20 Ocak 2011 Perşembe


KADIN FİGÜRÜ

“ Kadın anne olmak istemediğinde, millet ölüm döşeğinde demektir.”

İddali bir söz gibi mi geldi size yoksa birçoğunuz hak mı verdi. Aslında bazılarının “Evet, işte bu.” Dediğinizi de duyar gibiyim. Kadın denilince erkek gelir akla ve varoluşumuzdan bu güne nice sözler yazılmış, nice filmler çekilmiştir. Çoğu derdini anlatmak istemiştir, çoğu anladığını ifade etmek ama bazıları da vardır ki kadın ve erkeğin doğasından faydalanmıştır. Belki biz bile bu çelişkilerden faydalanamamışızdır.

Çoğu film çoğu tarihsel olayda karşımıza çıkan kadın erkek rolleri hayatın içinde kanıtsanmış bir gerçekliktir. Ve “öteki” olmaya mahkum edilmiştir, kadın. Peki kadın neden ötekidir? Kadını öteki yapan onun duygusal doğasıdır. Bu duygusal doğa kadını güçsüz yapmaya yetmiştir erkek karşısında. Kadının çok tanrılı dinlerle gelen anaerkil dönemde güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Taki tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışına kadar.

Toplumsal rollere kadını ve erkeği doğalarından dolayı ayırtedebilmek kimi zaman kimileri için kolay olabilir. Ancak tarih sahnesine çıktığımızda ülkelerin varoluş stratejilerinde kadının yadsınamayacak bir yeri vardır, elbette. Bu önemli oluş, duygusallığından mı yoksa korunmaya ihtiyacı olabileceğinden mi gelir? Ya da anneliğinden yani doğurganlığından mıdır?

Biliyor muydunuz, ulusların inşasında kadının biyolojik özelliğinden çok önemli olduğunu? Kadın doğurgandı, anne olandı ve buna sık sık atıflar yapıldı. Yeni nesillerin ortaya çıkmasında ve kültürün nesilden nesile aktarılmasında büyük önem arzediyordu. Bu yüzdendir “ Kadın anne olmak istemediğinde, millet ölüm döşeğindedir.”gibi söylemlerin ortaya çıkması.

Kadınlar, topluluğun kimlik ve şerefinin hem bireysel hem de kolektif olarak sembolik taşıyıcıları şeklinde kurgulanmıştır. Hitlerin Gençlik Harekatı içinde kızlara ve erkeklere sunulan farklı sloganları anlatılır: kızların ki “inançlı ol, saf ol, Alman ol.” Erkeklerin ki ise “inançlı yaşa, cesurca dövüş, gülerek öl.” Erkeklerin milli görevleri, millet için yaşamak ve ölmekti. Kızların ise bir şey yapması gerekmiyordu, onlar sadece milletin beden bulmuş hali olmalıydı, bu yeterliydi.

Evet, kadınlar da erkekler gibi topluluğun üyeleridir. Diğer yandan kadınlara yönelik sırf kadın oluşlarıyla ilgili özel kurallar ve düzenlemeler de yok değildir. Milletlerin biyolojik yeniden üreticisi olan kadının siyasi anlamları söz konusudur. Ülkelerin tarihlerine baktığınızda kadın figürünün ortaya çıktığını çok net bir şekilde görebilirsiniz. Bir kadın figürü birçok kültürde topluluğun ruhunu simgeler. Fransız devriminde bunun sembolü ‘La Patrie’, yani bebek doğuran kadın figürüyken, Kıbrıs’ta yol kenarındaki posterlerdeki ağlayan kadın mülteci, Kıbrıs Rum topluluğunun Türk işgalinden sonraki acı ve öfkesinin görüntüsünü simgelemekteydi. Köylü toplumlarda, insanların ‘Toprak Ana’ nın bereketine bağlılıkları, şüphesiz topluluk toprağı, topluluk kimliği ve kadınlık arasındaki bu yakın ilişkiye katkıda bulunmaktadır.

Toplumların inşasında ve bu sürecin devam etmesinde büyük rol oynayan kadınlar “öteki” olmaktan kurtulamamıştır ancak bugün ister ailenize ister ülkenize ister dünyanıza baktığınızda her yerde aslında en baş rolde.. Birileri tam tersini bizlere empoze etmeye çalışsada..

19 Ocak 2011 Çarşamba

bende artık burdayım..burdayım çünkü yazmayı seviyorum ve yazarken mutlu olduğumu hissediyorum.. sanırım en önemlisi de bu..hayat bi yerden bi yere akıp gidiyor ve her seferinde nerelere not ettiğinizi günün birinde unuttuğunuz hiç ummadığınız anda karşınıza çıkıveren notlarınız yüzünüzü gülümsetiyor..en azından ben öylelerindenim ve bu yüzden de burdayım..

18 Ocak 2011 Salı

Kör cehalet çirkefleştirir insanları !
Suskunluğum asaletimdendir...
Her lafa verecek bir cevabım var...
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye
bir de söyleyene bakarım Adam mı diye...
MEVLANA