29 Haziran 2011 Çarşamba

küçük prens'ten

Küçük Prens'ten...







Altı yaşımdayken, bir gün "Yaşanmış Olaylar" adlı bir kitapta çok etkileyici bir resim gördüm: Balta girmemiş ormanlarda bir boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteriyordu. İşte, resmin kopyası yukarda.
Kitapta şöyle deniyordu: "Boa yılanları avlarını olduğu gibi, hiç çiğnemeden yutarlar. Sonra da kımıldayamaz hale gelirler, yediklerini sindirmek için altı ay süreyle uyurlar."
O zamanlar, büyük balta girmemiş ormanlarda olup bitenler üstüne çok kafa yordum. Sonra da renkli kalemlere sarılarak, hayatımın ilk resmini çizmeyi başardım. İşte 1 numaralı resmim. Şöyle idi:



Bu şaheserimi büyüklere gösterdim, korkmuyor musunuz, diye sordum.
- Niye korkalım? Şapkadan korkulmaz ki! dediler.
Oysa ben şapka çizmemiştim, yuttuğu fili sindiren bir boa yılanı çizmiştim. Baktım ki büyükler resmimi anlamıyor, boa yılanının içini çizeyim de anlasınlar bari dedim. Büyükler öyledir işte, anlatmazsan, anlamaz onlar. 2 numaralı resmim şöyle oldu:



Büyükler bu kez, boa yılanını içten ve dıştan gösteren vazgeçmemi, coğrafya, tarih, matematik ve dilbilgisiyle uğraşmamı salık verdiler. Böylece, başarılı bir ressam olmak yolunu tutmuşken, altı yaşında bu meslekten ayrılmak zorunda kaldım. Ne yapayım? 1 ve 2 numaralı resimlerimin beğenilmemesi hevesimi kırmıştı. Büyükler hiçbir şeyi kendi kendilerine anlayamazlar. Onlara durmadan her şeyi anlatmak da çocuklar için yorucudur.

Ben de ister istemez başka bir meslek seçtim. Uçak kullanmasını öğrenip pilot oldum. dünyada birçok yerlere uçtum. evet, coğrafyanın bana çok faydası dokundu. Bir bakışta Çin'i Arizona'dan ayırt edebiliyordum. Gece karanlığında insan yolunun şaşırdı mı, çok işe yarar bu bilgi.

Hayatım boyunca, aklı başında birçok insanla ilişki kurdum. Büyükler arasında çok yaşadım. Yakından tanıdım onları. Ama görüşüm pek değişmedi, daha parlak olmadı.

Kafası biraz işler görünen birine rastladım mı, ona, hep yanımda taşıdığım 1 numaralı resmi gösteriri, denerdim onu. Dur bakalım, derdim kendi kendime, bu adam gerçekten anlayışlı mı, değil mi? Ama ben "Bu nedir?" deyince, her gören: "Şapka" diyordu. O zaman da boa yılanlarından , balta girmemiş ormanlardan, yıldızlardan söz etmez, ona ayak uydururdum; briçten, golftan, politikadan, kravattan söz ederdim. O da , aman ne akıllı bir adam tanıdım , diye sevinirdi.

***

fransız yazar Antoine de Saint-Exupery'nin en ünlü romanıdır Küçük Prens..yanlış hatırlamıyorsam bu mükemmel kitapla tanışmam lise birinci sınıfa gittiğim seneye denk geliyodu.çocuk kitabı gibi görünen ama büyüklere unuttukları duyguları tekrardan hatırlatan çok derin bir kitap.kitaplığımda olmadığı için birkez daha hayıflandım bugün..tekrar tekrar okumaktan bıkmayacağım kitaplardan biri..sizinlede paylaşmak istedim bir bölümünü..

26 Haziran 2011 Pazar

vişneli muffin




dünün sıcağından sonra hatta son bir haftanın sıcağından sonra bugün epeyce soğudu hava..uzun kollulara geri döndük desem yeridir..

günün yarısı kitapların arasında geri kalan yarısıda keyifli mutfak faaliyetleriyle geçti..mutfak faaliyetlerinin sonunda ortaya çıkan tat ise muffin..

tarifine gelince;

2 yumurta

1 su bardağı şeker

1 su bardağı süt

1 çay bardağından bir parmak az sıvıyağ

2 paket vanilya

2 su bardağı un

1 bardak vişne

2 çorba kaşığı çikolata parçaları

kabartma tozu (yarım paket)

orjinal tarif bu.ben vanilya kullanmıyorum o yüzden koymadım.un da 2 su bardağından biraz fazla olabiliyor,kıvamına göre ayarlayabilirsiniz.vişneyi ve çikolata parçalarınıda ne kadar koyacağınız birazda sizin damak tadınıza kalmış birşey.ben bugünkini sadece vişneli yaptım..

piştikten sonra havada serin zaten..bilmem sizin oralarda nasıl :)) çay demlersiniz yanında da fırından çıkmış muffinlerinizle şahane pazar akşamı geçirirsiniz...şuan bizim evin hali gibi :))

afiyet olsun..

25 Haziran 2011 Cumartesi

mutlu haftasonları lebblebi takipçileri :)

mutlu haftasonları lebblebi takipçileri :)



sıcak çok sıcak daha da sıcak olacakmış bugün..

o zaman bengü dinlemeli..sesi açmalı ve şarkıya eşlik etmeli...

AŞKIMMMM

Coştuk ancak tutmamız gerekirse
Aşk bize güvenirse
Mahcubuz konuşmayız
Söz gümüşse sukut altın neyse
Susmamız gerekirse gereğini yaparız

Herkes kendi derdinde
Mutsuz sevgi filminde
Senle ben haricinde
Sonunda benden biri var

Aşkım, bence sen bile şaştın
Çok güzel konu açtın
Ne özelsin onu sor
Hakikaten mi aşkım

Tarihi bile aştın
Bence yüzyılı aşkın
Böyle bir aşk gelmez zor
Hakikaten canım aşkım

Zordur seni bulmak
Aşka ait sorular sormak
Zordu ama oldu
Bugün herkes buna şahit burada

Aşkım var

Aşkım bence sen bile şaştın
Çok güzel konu açtın
Ne özelsin onu sor
Hakikaten mi aşkım

Tarihi bile aştın
Bence yüzyılı aşkın
Böyle bir aşk gelmez zor
Hakikaten canım aşkım



nasıl olsa yarın trakya dolaylarından yağmur geliyormuş hoşgeliyormuş..o zaman bugünün hakkını vermeli ..kopmalıyız :))

katlanamadıklarım?

katlanamadıklarım?

kınamam ben kimseyi..hiçte sevmem..kınayanıda sevmem yanımda kınanmasını da istemem..bir durumdan bir kişiden hoşlanmamak başka birşeydir o kişiyi asmak kesmek kişiliğine hakaret etmek dalga geçmek küçümsemek başka birşeydir..insanları eleştirebilirsiniz hoşunuza gitmeyen durumları konuşabilirsiniz..anlam veremeyebilirsiniz ama kınayamazsınız...

"gözümden düştü" cümleleri mesela..kim kimin gözünden niye düşer anlamıyorum..sen kimsinki senin gözünden düşüyor..şunu demek ister aslında "tavrı hoşuma gitmedi"..ama bu iki cümle arasında dağlar kadar fark var,işte sorunda burda başlamıyor mu zaten.

öyle birşeye sinirlenmiş değilim sadece nelere katlanamam diye düşünürken aklıma geldi birden..insanları kınamak..sizin gibi düşünmüyor diye beğenmemek..burun kıvırmak..etiketlemek insanları..sanki çok mühim biriymişte çok bilirmişte ukalalıkları..hiç çekemem..tepemde atar...

sizin hayatınıza hiçte uymayan davranışları olabilir insanların..siz tasvip etmeyebilirsiniz ama tam da dediğim gibi "siz tasvip etmeyebilirsiniz"..herkesin doğduğu günden bugününe kadar yaşamı,şartları bambaşka..aile yapıları,yaşadıkları şehirler,okudukları okullar ve aldıkları eğitimler..yaşam içinde şekillenen kuralları..hayata bakış açıları bambaşka..kişi kendi ailesine bile benzemek zorunda değil ki..okuduğu okuldan tutunda arkadaşlarına,çalışma hayatına kadar geçirdiği her dönemde birikimleriyle kendini de şekillendirir ve ortaya birey çıkar..

adı üzerinde hepimiz bireysek bu birbirini kınama durumları yok mu..yok yok bana göre değil..

o gün mutsuz olabilir kişi ve ya çok eğlenceli..bedenen senin yanındadır da aklı başka yerde..dertleri vardır içinden çıkamadığı girdapları..bir anda bir laf edip devirdiği çamın altında kalabilirsin..ya da gıcık oluyordur,batıyorsundur ona da sana gıcıklığına her dediğin lafa ters bir laf edebilir..olabilir yani insanlık hali..kimse kimseyi sevmesin tamam kabul de saygıda da kusur etmesin..

aklıma birşey geldi de tepem attı bak şimdi :)

bunun dışında katlanamadıklarıma gelince..

- seni değer vermemekle suçlayıp kendileri değer vermeyenlerden

- ukalalardan

- dalga geçenlerden

- burun kıvıranlardan

- emeğe saygısızlardan

- bana sormadan benim adıma iş yapanlardan

-dinlemeyenlerden

-duygu sömürüsü yapanlardan

bu liste uzayıp gidecek uzadıkçada tepem atcak,anlaşıldı..

ama en çok insan olduğumuzu unutup,herkesin hata yapabileceğini unutup,mükemmeliyetçilik taslayanlara katlanamıyorum sanırım..bir hata sürekli tekrarlanıyorsa yapacak birşey yok hata olmaktan çıkar artık.o kişiye artık güvenmezsin onunla ilgili beklentilerin içine girmezsin ve kendini de üzmezsin...ama kişinin içinde bulunabileceği durumdan kaynaklanan hatalar olabilir elbette,sonuçta hepimiz insan değil miyiz? o zamanda samimiyetine inanıp inanmamana göre şekillendirirsin kendini..bu kadar basit.

işin özü insanların hayatlarına da aldıkları kararlara da saygı duymaktan geçiyor aslında.biz çoğunda fikir alışverişlerini akıl vermeye dönüştürüyoruz..fikir danışanında hayatına burnumuzu sokma hakkına sahip oldumuzu sanıyoruz..yanılıyoruz..itici oluyoruz...

23 Haziran 2011 Perşembe

bumudur budur :))

sibel can'ın şarkısı hançeri dinliyorum.insanın içine işleyen sözler insanı dağlayan bir müziklede birleşince şahane bir şey çıkmış ortaya..hele o başlangıçtaki kanun sesi aman Allah'ım..ılık ılık giriyor kalpten içeri..sevdim şarkıyı..özlem,kalp kırıklığı,acı,isyan,sitem adına ne derseniz deyin ancak bu kadar naif anlatılırdı heralde.

düşündüm....

kendimize acındırmayı ne kadar da çok seviyoruz...daha da önemlisi ne kadar çok kendimize acıyoruz..ayrılınca elimiz kağıt kalem tutuyor,en damar şarkıları dinleyip,içip,ortalığı birbirine karıştırıp zırvalıyoruz..odalara kapanıp nice gecelere geceleri ekliyoruz..ağla ağla şişmiş gözler,fenalaşmalar,ayılıp bayılmalar..kötü cümlelerle bezenmiş mesajlar..kötü kötü telefon konuşmaları..birşeyler fırlatmalar ordan oraya..hep bir sinir hep bi hoyratlık..sağda solda arkasından kötüleyici sözler sarfedip durmak..imalı face tweet yazıları..manidar şarkı göndermeler..sonrada dönsün diye beklemeler..niye?

vazgeçebilmek lazım!!

yahu giden gitti..oldu bitti işte..evet ağladın zırladın üzüldün yas tuttun berbat haldesin yemeden içmeden kesildin..itiraf et;hazır değilsin yalnızlığa ondan tüm bu karalar bağlama durumun..

felaket tellalciliğinde bizim gibisi yok...sırılsıklam bir aşk yaşıyoruz..sonra da en güzel geçireceğimiz zamanlarımızı hadi itiraf edin karalara bağlamıyormusunuz..şeytan dürtüyor adeta.."beni aldatıyor mudur?", "telefonu niye kapalı", "geç kaldı bak gördün mü" ,"bugün beni sadece 3 kere aradı,başkası var kesin." ,"beni sevmiyor artık sesi bir farklı" ,"eskisi gibi bakmıyor bana" ,"bugün çıkmamızın 13.ayı bak gördün mü unuttu."

ya da

"aman Allah'ım millet kıskanıyor bizi ", "kem gözlerden korusun Allah bizi","gördün mü çekemediğinden nasıl fesat fesat bakıyor bize."

yani hep bir olumsuzluk hep bir hemen gemileri batırma durumu..ortada fol yok yumurta yok hemen bir kavga durumu,küsmeler,kaprisler,nazlar bla bla bla..olmayan bir durumu varmış gibi yaşayıp kabus bir yaşam..

bırak aksın zaman..sıkıca sarıl..tadını çıkar..bir sürü saçma sapan korkularını düşüncelerini alet etme o büyüleyici ana..yudum yudum iç..tadını çıkara çıkara coş..kavga edeceğin zaman zaten gelcek o zaman gelmeden erkenden getirme o zamanı..

unutma kadın ve erkek gittiğinde değil geldiğinde huzur vermeli insana!!

yürümüyor mu yürütemiyor musun bırak gitsin bırak git..ne kendi hayatını ne de onun hayatını daha da mahfetmeye gerek yok..hele ki yaşam devam ederken..hele ki bu dünya sadece bu seferlikken..olmuyorsa oluyor zannetme çabalarına girme..etme eyleme..

korkma yalnız kalmaktan..evet acıyacak ama geçecek..

şimdinin olumlamaları,kendini sevin mesajları,kadının özgür kadın olma durumları,erkeğin nerde annelerimiz gibi kadınlar demeçleri,sonra anne gibi titreyince üzerine anne gibi oldu ama veryansınları,hep bir felsefe..psikologuz hepimiz bir yerde..

şarkılar dinlemek için..kitaplar okunmak için..filmler seyredilmek için..gerçek hayatları ucundan bucağından konu alsada hepsi sonuçta bir kurgu..eğlendiricek kimi bizi,kimi ağlatıcak,kimi düşündürecek çünkü insani tepkileri vermekten daha doğalı var mı?ama abartmadan dağıtmadan ortalığı "naif" bir şekilde..masumca..çocukça..

herkesin hayatı kendinedir..herkesin sevgisi de nefreti de kendine..kızgınlıkları küslükleri de kendine..hayattan zevk alma yollarıda kendine..damak tadıda kendine..hep bir örnek olmak zorunda değiliz tabi ama daha naifçe..



"..Kader kader
Sen bize nazik davranmadın
Kader kader
Herkese eşit yazılmadın
Hayat hayat
Sen bize nazik davranmadın
Hayat hayat
Herkese eşit yaklaşmadın.."



hadiii..yaz geldi..bırakın gamı kederi..eğlenmenin tam zamanı şimdi...bu mudur budur:))

21 Haziran 2011 Salı

made by s.















...oldum renga rengarenk
bazen her şey sararıp solar
biz hep renga rengarenk...

bugün

güneşi gördüm!!

ondandır bugün kıpır kıpır içim:))

bugün dünya bizim..dünyayla oynar oynar dururuz bi biçim.."biraz sağa biraz sola öle böyle oldu bitti hadi sana güle güle dünyaaaaaaaaaaa"

"Herkes öldürebilir sevdiğini

Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!" (oscar wilde)

dizeleriyle bizi tanıştıran ezel de bitti,o yüzden gözüm yaşlı biraz bugün..kaç sezon takip ettiğimiz lost dizisinden daha mantıklı bir final yaptıkları içinde dalgacıyız biraz bugün..

bu sıcakta soğuk içecekler yerine kahveye dadandığımız için pek enteliz bugün..

karındaşımla yapılan konuşmayla şamatayız da ayrıca bugün..

evet evet.. fazlasıyla sevgi pıtırcığıyız bugün..

alışveriş merkezinde soyunma kabininde hiçbir zaman giymeyeceğim bir kıyafeti sırf eğlencesine giydiğim için çocuğum bugün..

yolda yürürken,tatlı tatlı suyumu yudumlarken,ballı'mla güneşe yüzümüzü dönüp o mağaza senin bu mağaza benim dolaştığım için pek seyyahım bugün..

birkez daha hemfikirim ki mutlu olabilmek bir meziyettir!!mutluluk,yazı tura atmak gibi birşey değildir..şansınıza hangi tarafı gelirse hayatın onu yaşamak zorundasınız diye birşey yoktur..bir sürü keyifsiz anların yanında bir çok endişelenecek konunun yanında ve nice sorumlulukların yanında mutlu olacağım diye beklemeninde bir manası yoktur..mutlu olmak isterseniz olursunuz,kafaya takılacakları takmak isterseniz takarsanız..."bugün dizim var" diye çocuk gibi sevinebilirsiniz ya da "yine aynı pazartesi dizi seyredeyim bari" diyerek mutlu olmayı ıskalayadabilirsiniz..

bakın bir gün daha geride kaldı işte..ee ne yaptınız?ıskaladınız mı yakalayabildiniz mi?hadi tamam boşverin yeni doğan güneşle birlikte yakalamayı bilin..hayatı ciddiye alırken tiye almayı da bilin..bilin ki güzel yaş alabilin..

bir simit bir çayla içim kıpır kıpır olur benim..hele bide hoş bir sohbete dönüşürse uzar gider artık geç saatlere kadar sicim sicim..mutluluğum kimin için:)) "biz"im için!!

20 Haziran 2011 Pazartesi

çocuk olmak

önlük giyerek okula gidilen zamanların çocuklarındanım ben..akşam ezanı okununca dışardan eve girmek zorunda olan çocuklardan..çamurla oynamanın tadını alan özgürce bisiklete binmenin ne demek olduğunu bilen çocuklardan.."akşam ebesi" oynayarak apartmanın kapısından koştura koştura giren çocuklardan..

ne kadar kaygısızdık..dertlerimiz dert değilmiş meğer sonra anladık..erken yatmak zorundaydık,tabağımızdaki yemeği bitirmek zorundaydık..bir de ödevlerimizi yapmak zorundaydık..bütün dertlerimiz bundan ibaretti..tüm caddeler bizimdi..bakkal bizim ailedendi sanki en çok sakız almaya giderdik..adı sulugöz alan bir sakız vardı.ağzınıza attığınız anda acımsı bir tat bırakırdı ne hoşumuza giderdi..büyüdükçe ağzımızdaki o tad kalplerimize kazındı..

biran önce büyümeliydik..sanki dünyayı kurtaracakmışız gibi ne acelemiz vardı ki..kıyafetlerimizi kendimiz seçmeliydik artık,arkadaşlarımızla yalnız evde kalabilmeliydik..anne ve babanın gözetiminden kurtulmalıydıkta eğlenebilmeliydik..ergenlik dönemini de en yakışığıyla geçirdik ki herşeyi çok biliyorduk anne babada ne bilirdi..o döneme özgü benmerkezciliğin asiliğiyle o dönemide hakkıyla geçirdik...

derken sınavlar vardı önümüze çıkan..şimdiki gibi her sene her sene yarış atına dönmüş gibi oyun arkadaşlarımıza düşmanca bakmazdık,hırslanmazdık o kadar.çünkü o kadar da zor değildi..okumak istiyorsan,zekiysen,çalışırsan üniversite kapısından girebiliyordun..şimdi bunların dışında birde şifrelerle yanlış sorularla tekrarlana tekrarlana bitmek bilmeyen sınavlarla boğuşmak zorunda gençlik..

bizim olmasını isteklerimiz,olmadığında zır zır ağladıklarımız ne kadar da masumaneydi..şimdiki gibi bilgisayar alınmadı diye cep telefonu alınmadı diye küsmezdik mesela..vurdulu kırdılı çizgifilmlerle büyümedik susam sokağı seyrederdik biz...

beton binaların arasına sıkışmış çocukluklarımız olmadı bizim..güneşin doğuşunuda seyredebildik yağmurun nazlı nazlı yağışınıda..kardan adam yapıp burnuna havucu ve gözlerine kömürü de takabildik..gülerek ordan oraya koşarken camdan sarkıp "susun artık başım ağrıyor" diye bağıran yaşlı teyzelerimizde oldu..topumuzu alıp saklayanlarda..

neşeliydik..şendik..eğlenirdik..çocuktuk hep mutluyduk.."adam olacak çocuk"lardık ve olduk.."adam olacak çocuklar"ı yetiştirmeye koyulduk..koyulurkende zamanın biraz gerisinde kaldık..bizim bilmediklerimizi öğreneceğimiz büyüklerimiz vardı,şimdi bizim onlardan öğreneceğimiz çok şeyin olduğu küçüklerimiz var..

yanlız!!

bizim onlara hala daha öğreteceklerimiz var..sanal olmayan gerçek bir hayatın hala daha varolduğu gibi..birşeyleri çabuk tüketmemek gerektiği gibi..toplu taşıma araçlarında büyüklere yer vermek gerektiği gibi..bayramlarda büyüklerin elini öpmek gibi..onları ziyarete gitmeyi ihmal etmemek gibi..sağındaki solundaki olaylara duyarlı olmak gibi..insani duyguları kaybetmeden yaşadığın heranın tadını çıkarmak gibi..bu ömrün hayatımızın her yerini saran ekranlardan ibaret olmadığı gibi..

19 Haziran 2011 Pazar

iyi ki varsın babacım!!

kıymeti çoktur benim için..

sıcak bir yuvanın ne demek olduğunu öğrendiğim kişidir..mutluluğun,huzurun,birbirine saygının,karşılıksız sevginin,fedakarlığın anlamını ezberlettiren ve hayatımın olmazsa olmazlarından olmasını sağlayan kişidir..güven ne demek öğretendir..

bir demlik çay ve tadından yenmez balkon sohbetlerinin baş kahramanıdır..sizi büyüten ve sizinle de küçülendir ki yaz geldi mi başlayan tavla turnuvalarında kimbilir kaç tane zarı altıncı kattan aşağıya düşürmüşüzdür ve kaç gece çoraplardan top yapıp (komşular rahatsız olmasın diye) futbol oynamışızdır...

telefonuma gelen en ilginç mesajlar babamdan gelir..tek bir cümledir ama çok şey anlatır..babam hayattır..altını çize çize okursunuz herbir cümleyi çünkü başlı başına bir başarı öyküsüdür babam..

adına destanlar yazabilecekken "varlığının" bendeki önemini hiç bir kelimenin dolduramayacağı kadar yaşamsaldır benim için..

bunun için uğurumdur..

varlığı için..benim babam olduğu için sonsuz şükrettiğimdir..

babamdır benim daha da ötesi yoktur!!

16 Haziran 2011 Perşembe

kız kardeş olmak:))

gardolabındaki kıyafetleri birbirine karıştırıp benim senin demeden aynı kıyafetleri kullanmaktır..gecenin bir vakti uyumadığını bildiğin halde sessizce beklemek nefes alıp verişlerini dinlerken uykuya dalmaktır..mutfağa girmek,mutfaktan çıkamamak ama en sonunda balkonda oturup o sıcak çayı yudumlamaktır..gırgırına fal bakmak bidaha bidaha bakmaktır..pastaneden küçük kardeşe aldırılan pastayı gizli gizli yemektir:))

tatillerde olağan masa toplantısı yapıp yazılanları çizilenleri birbirine okutmaktır ve göstermektir..ayakkabı kutusundaki resimlere bakmaktır her ayrıntısını kazıyarak beynine..beğenilen şarkıları birbirine dinlettirmek..her yaz rejime başlayıp sonunu getirememektir mesela..uyansın diye ikidebir yanına gidip uyandırana kadar uğraşmaktır...bol bol resim çektirmektir...sabahtan akşama kadar birinin diğerine "öff"lediği temizlikleri yapmaktır:))bi dolu film seyretmektir..bolca kitap konuşmaktır..kardeşin takılarına göz koymak,duygu sömürüsü yapmak ve sonunda o takıları ele geçirmektir:))yemek yapmaktır birlikte sevilen şarkılar çalınırken teyipte..

uzun sohbetler etmek..dertleşmek..midene kıramp girene kadar gülmek..sonunda hem fikir olunan veya olunmayan nice sohbetin dibini vurmaktır..ağlamaktır..

kızkardeş olmak...hiç konuşmadanda anlamaktır bakışından..hiç konuşmadan sesin tınısından gelecek fırtınayı kestirmek ve iyi hissettirmek için çaba sarfetmektir...bütün kaprisleri,acıları,kıyımları,felaketleri birlikte göğüslemektir..kıskanmamaktır..güvenmektir..başını koyacağın sıcak bir omuzdur ve sarılacağın samimi bir kucaktır..birbirinin arkasını toplamaktır..aynı karında yatmaktan gelen özel bir durumdur en nihayetinde..

ve kız kardeş olmak benim için adını da koyduğum,dünyanın en muhteşem kardeşine sahip olmaktır!!

:))




Anneler Neler Öğretir
İYİ YAPILMIŞ BİR İŞİ TAKDİR ETMEYİ
“Bana bakın, gidin birbirinizi dışarda gebertin, evi daha yeni temizledim…
DUALARIN GÜCÜNÜ:
“Yat kalk dua et ki baban müzik setinin bozulduğunu farketmedi…”
ZAMANA KARŞI YARIŞMAYI:
“O oyuncaklarını topla yoksa bi tekme attığım gibi hepsini karşı sahilden toplarsın…..
MANTIKLI DÜŞÜNMEYİ:
“Ben öyle diyosam öyledir…!!!”
HAYATIN TRAJİKOMİK YANLARINI:
“Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem…”
HAYATIN çelişkilerle DOLU OLDUĞUNU:
“Kapa çeneni ve çorbanı iç ..!!”
DAYANIKLI OLMAYI:
” O ıspanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK..!!!”
HAVA RAPORU TAHMİNİ YAPMAYI:
” şu dağınıklığa bak… yabancı biri görse odanın ortasındaN kasırga geçmiş sanır…”
GENETİK BİLGİLERİ:
“Sen de o lanet olası babana çektin.”
BİLGELİĞİ:
“Benim yaşıma gel de anlarsın o zaman.”
ABARTMAYI:
“Sana 500 bin defa söyledim kirli ayakkabılarınla içeri girme diye..!!”
DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİNİ:
“Babana çekeceğine biraz bana çekseydin noolurdu …”
OLAĞANÜSTÜ DURUMLARA HAZIRLIKLI OLMAYI:
“Dinleme bakalım anne sözü dinlemee…!!! ”Kafana meteor düşecek kenara çekil” diye bağırsam onu bile dinlemezsin di mi……!!!!”
KISKANMAYI:
” Dünyada senin annen baban gibi mükemmel bi aileye sahip olmayan,
kaç milyon çocuk var biliyor musun…”
SABIRLI OLMAYI:
“Baban eve gelsin, sen görürsün””
HAKKIMIZI ALACAĞIMIZI:
“Eve vardığımızda ben bilirim sana yapacağımı”
DİYALOG KURMAYI:
“Sana bir şey sorduğumda cevap ver…!!”
“Ne söyleyeyim anne?”
“Sus!! Bana cevap verme!!!”
TIP BİLGİLERİNİ:
“Gözlerini şaşı yaparken bir gün öyle kalıvereceksin”
OLGUN OLMAYI:
“Bu tabağın hepsini bitirmezsen asla büyüyemezsin.”
İLERI GÖRÜŞLÜ OLMAYI:
“çıkmadan önce temiz bi camaşır giy.. yolda Allah korusun başına
birşey gelir, kirli çamaşırla etrafa rezil olursun.”
VE…ADALETİ:
“Bir gün senin de çocukların olacak.. inşallah onlar da sana senin şimdi bana yaptıklarını yaparlar…”

15 Haziran 2011 Çarşamba

hiçkimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur..

bugün günlerden yağmur...

bugün tüm perdeleri açıp elinde kahveyle yağmuru seyretme günü...yeşillenen doğayı,pembe güllerin üzerindeki damlacıkları izleme günü..bugün yağmurun o muhteşem melodisi arasında usul usul sohbet etme günü...

"küçücük bir bakışın
çözer beni kolayca
kenetlenmiş parmaklar gibi
sımsıkı kapanmış olsa
hiçkimsenin yağmurun bile
böyle küçük elleri yoktur
bütün güllerden derin
bir sesi var gözlerinin..
başedilmez o gergin kırılganlığınla senin
her solukta sonsuzluk ve ölüm..."

izmir..izmir..

















Güvertede gezer iken bayıldım kaldım
Komutan gelince selama kalktım
Anayı babayı yari sılaya attım
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru
Anayı babayı yari sılaya attım
Uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru

**ay tutulması**











bu gece ay tutulması var. 2140 yılına kadar olacak olan ay tutulmalarının en uzunu bu gece olacak ve 100 dakika sürecek...iyi seyirler:))

14 Haziran 2011 Salı

mevlana

"üzülme!" der mevlana..ve devam eder.."kaybettiğin herşey başka bir surette geri döner!..

12 Haziran 2011 Pazar

seçimler

12 haziran...bugün ülkemde herkes benzer bir gün geçirdi..kimi kahvaltısını yapıp gitti oy kullanmaya..kimi daha sonra..kimi daha da sonra..sonrasında televizyon karşısında saatlerdir süren seçim programları,seçim sonuçları ve yorumlar yorumlar..hepimiz bir nevi aynıyız..aynı olaya odaklanmış durumdayız..

kime göre neye göre neden sorularının cevaplarına girmeden aslında bugün hayatımızın bir kez daha seçimlerden ibaret olduğunu görmedik mi?

anneniz babanız birbirini seçtiler ve ya siz eşinizi seçtiniz..düğün tarihinizden gelinliğinize ve damatlığınıza kadar evinizin eşyasına kadar herşeyi seçmediniz mi?ana rahmine düşmeniz bile bir seçimin sonucunda olmadı mı mesela..arkadaşlarınızı..dostlarınızı..işinizi..gücünüzü..kılığınızı kıyafetinizi..çocuğunuzun okulunu ve hatta geleceğini seçmediniz mi..akşam yemeğinizi..tv kanalınızı..dizinizi..sinemaya gittiğinizde izlediğiniz filmi..aldığınız arabayı..yediğiniz peynir markasını..gezmek ya da evde kalmak hakkındaki fikrinizi seçmiyor musunuz?sevdiğiniz renkleri..tuttuğunuz takımı..seçmiyor musunuz peki?

seçimlerimiz sonunda kah seviniyoruz kah üzülüyoruz..telafisi olmayan zamanlar yaşıyoruz bazen..bazen hayal bile edemeyeceğimiz zamanlar..ama hayatın her yerinde seçimler yaparak yaşıyoruz ve yaşamayada devam edeyeceğiz..kimin seçimlerinden memnun olup olmadığından ziyade neye göre seçtiğimiz daha manidar..

"ya sonra" filmi..izlediniz mi bilmem..kadın dayanamaz artık erkeğin hayatının içinde kendi hayatının yok olmasına..tam da bu içler acısı durumun ortasında bir şans kapısını çalar ve ideallerinin peşinden gider gitmesine de geride bir aşkı da bırakır.(bırakmaz tabi aşkta peşisıra gider kalbinde)ancak gider işte kadın o kadar ilgisizliğin sonunda.evet filmin sonunda mutlu son bekler biz izleyiciyi ama burda asıl olan,kadın seçimini yaparken o fırsat kapısını çalmasaydı da gidecek miydi sahiden..aslında bu kaçış planı için bir bahaneden mi ibaretti..kadını o hale getiren erkek haklı mı olmuştu şimdi kadının gidişi karşısında,terkedildiği için..kadın aşkını bırakıp ideallerinin peşinden gittiği için haksızmıydı..iki seçim arasından biri daha mantıklı gelirken insana,sonrasında daha ızdırap veren bir hayatın kapıları aralanmaz mı çoğunda..

olanı olduğu gibi olması gereken olmuş ve olacakmış gibi yaşamak hayatın kısa ve karışık bir formülü aslında..insan varoluş nedeni itibariyle isyanı,asiliği,başkaldırıyı,kuralsızlığı seçme eğiliminde olsa da bazen sonuç hep aynı çıkar;bazen çok kurcalamamak lazım bişeyleri..

siyahın mı beyazın mı yakıştığının pek bir önemi olmamalı bazen içinden ne geliyorsa o olmalı seçilen..verilen sözlerin,yapılan vaatlerin,çıkar savaşlarının gölgesinde yapılan seçimlerimizin çoğunun sonucu bir an kadar yakınken bazılarının bir asır kadar uzak olabilir..ve bazen sadece seçmek zorunda olduklarımıza odaklanırken sevdiğimizin bizim için yaptığı fedakarlıkları,süprizleri,satır aralarını kaçırmazmıyız..tıpkı " ya sonra " daki gibi..

seçmekle yükümlü olduğumuz bugün bir kez daha anlıyoruz ki seçimlerimiz bazen çok başka sabahlara uyanmamızı sağlarken bazen de aynı sabahın sadece uzatmalarını oynatmakta bize..

hayat seçimlerimizden ibaretken seçilmek için can atan bir azınlığın olduğunuda görmezden gelemiyoruz.hep seçmeye programlanmış bir toplum olarak seçilmek için tüm varlığıyla mücadele edenlerde yok değil,bugün ki gibi...bugün 78 bayan vekil meclis sıralarında yer almışken başarılarını takdir etmekle birlikte sızlayan bir yaradır..seçim propagandalarında üzerlerine oynanan oyunların zirve yapmasından sonra bu sonuç düşündürücü ki ne düşündürücü..anne olması özelliğiyle kutsal..fedakarlık misyonuyla özel..beklemeye programlanmış hayatıyla şaşırtıcı..sabretme yükümlülüğüyle yüce olan bayanlarımız...sandık kokusundan hala daha arındırılmamış bir yaşamı yaşarken seçimlerinin erkek egemen bir toplumun erkekleri tarafından belirlenmesine karşı çıkamayacak kadar hayallerinin içine gömülüp yaşarken yine vitrinin arkasında kalmaktan öteye geçemediler ki seçen bayan seçmene de saygılarımı sunmayı bir borç bilirim!!

can yücel



"uğrunda fedakarlık etmeyeceğin sevgiyi,

yüreğinde taşıyıpta kendine yük etme..."

...

bazen diyorum ki;

ne olacak söyle gitsin.

sonra diyorum ki;

"söyleyince ne olacak,sus bitsin."

einstein ve şöförü




Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile
gidermiş. Yine bir... konferansa
gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü
Einstein'a;

"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken
ben de arka sıralarda
oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her
şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş:
"Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç
tanımıyorlar... O halde
bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim
yerime sen konuş,ben de
arka sırada seni dinlerim." Şoför, gerçekten
çok şahane ve başarılı bir
konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru
cevaplamış. Tam yerine
oturacağı sırada bir kişi,
o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir
fizik sorusu sormuş.
Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:

"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok
garip" demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı
işaret ederek şöyle devam
etmiş:
"Şimdi size arka sırada oturan şoförümü
çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."

Netice:
1-AKILLI İNSANLAR, AKILLI İNSANLARLA
ÇALIŞIR
ve
2-İNSANIN ZEKİLİĞİNİN YANINDA UYANIKLIĞIDA İNSANA ÇOK ŞEYLER KAZANDIRIR......

7 Haziran 2011 Salı

şıkır şıkır :))





Nerdeyiz Şimdi Bak Ne kadar uzak
Tahmin bile etme bırak
Sadece çevirme gözlerini

Bir tebessüm bile yetecek inan
Kalplerimiz sürükleniyor

Farkında değilsen hiç olma

Ne Aşklar gördü bu sahil
Ne fırtınalara şahit
Vazgeçmişken çıktın karanlıktan

Çarptı Gözleri aman ışıl ışıl
Tam Yerinde yıldızlar şıkır şıkır
Bütün alevler aşkımın şerefine
Sönüp giden senden bilsin

İçimde bir tebessüm ah kıpır kıpır
İşliyor ya kalbime tıkır tıkır
bütün alevler aşkımın şerefine
Sönüp giden senden bilsin


=)) =)) =))

6 Haziran 2011 Pazartesi

yorgunluk

psikolojik midir,fiziksel midir sorularının gölgesinde cevap ararken bir labirentin için hapsolmak gibidir bazen bazı soruların cevabını aramak..bu sorununkide aynen öyle..

küçük bir temizlik oldu mu sana birden büyük bir temizlik.zaten hep öyle değil midir küçük küçücüktür yapılcak işler birden büyür..küçüktür kafaya takılan sorular içinden çıkamazsınız büyür/büyütülür..küçücüktür gönül kırgınlıkları çözüme ulaşamayınca tedavisi olamayacak yaralar açar,büyür..minnacıktır gözyaşları içe ata ata fırtına koparır durgun denizlerde,büyür..küçük bir alışveriş birden cep yakan cinse bürünür.."az bir uğrıcam" sözü laflarla donatılınca uzun saatlerini alır..dağ gibi olur..içinden çıkılmaz bir hal alır..küçük sinek mide bulandırır..

küçük ya da büyük nereye giderse gitsin ucu neden en basit mesele bile düşünmeye kalkınca ordan oraya zıplar durur bir sincap gibi beynimde de yazılar çıkar ortaya onu da bilmem =) belki de kelimelerin o sihrinin benim üzerimde ayrı bir etkisi vardır kimbilir..

en keyifli anlarınızda dip köşe incik cıncık yaptığınız temizlik,yorgunluk belirtisi bırakmazda gönül yorgun mu yorgunken nasıl da elinizi bile kaldırmak istemezsinizde çoğunda mecburiyetler zincirini aksatmamak adına kalkıp başladığınızda sonunda o mis gibi evinizde huzur da bulabilirsiniz...

mevsimsel yorgunluk diye ortaya çıkardıkları mesele sadece birşeylerin üstünü örtmekten ibaret..siz ister buna depresyon belirtisi değin ister can sıkıntısı ister keyifsizlik ister mutsuzluk...en nihayetinde sonuç hep aynı yorgunluk..bazen yatarsınız kalkarsınız dinçsinizdir bazen de off aman allahım anlatması bile güç..

biyolojiyi çöpe atacak değiliz elbet,fiziksel yorgunluğuda..zaten mesele fiziksel ya da biyolojik değil mesele sadece gönülde..ordaki yorgunlukta ordaki açmazda...birilerinin size dayattığı hayatı mı yaşıyorsunuz yoksa yaşamak istediğiniz hayatı mı sorusunun ikileminde..aslında asıl doğru soru size dayatılan hayatın içinde ne kadar mutlulukla,huzurla,sağlıkla yaşadığınızda..

biraz yüzleşmek mi lazım yoksa gerçeklerle..olanı olduğu gibi söylemek..deli gibi kahkaha atmak..avazın çıktığı kadar bağırmak..böğüre böğüre ağlamak..miden patlayana kadar yemek..yataktan kalkmamacasına öylece keyif yapmak..çığlık ata ata şarkı söylemek o bed sesinle bile..yargılanmadığın yargılamadığın bir hayat yaşamak sorgusuz sualsiz...gönülden geçenlerin hayatla da birleştiğindeki o eşsiz tadı yaşamak..,

ama..

gerek varmı şarta şurta..evini mi temizledin bitirdikten sonra o mis gibi temiz kokusunu çek içine ve gülümse..misafir ağırladın yorgun musun yaptığın o güzel tadları düşün,yaptığın sohbetleri,ne kadar farklı hayatları kucakladığını düşün bikaç saatte ve gece yatağa girdiğinde gülümse..borçların hepsi ödendi ama cepte para mı yok,hesap yapabilcek kadar bir akla sahip olduğunu düşün gülümse..dışarda nefes alabilecek kadar sağlıklı olduğunu düşün,gülümse..üzüldün mü kırıldın mı ağladın mı olsun hala daha bu devirde bile insani duygulara sahip olduğunu düşün ve en sonunda yine gülümse..en sevdiğin blüzün leke mi oldu,dert etme onu o hale getirdiğin için kendine gülümse..




"Gülümse hadi gülümse bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim hadi gülümse
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir akdeniz olur gülümse...
Tut ki karnım acıktı anneme kustum
Tüm şehir bana kustu...
Bir kedim bile yok anlıyor musun
Hadi gülümse...
Sazlarım vardı ırmaklarım vardı
Çakıl taşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Başkasın..."

hadi gülümse :))

4 Haziran 2011 Cumartesi

ağzınız tadlansın diye =)


nesilden nesile geçen bir kültürdür,mutfak...her evde en az üç öğün pişen yemekleri,demlenen çayları,yapılan kahveleri,çocuklarınız için yaptığınız bolca vitaminli yemekleri,pastaları,börekleri,çörekleri hele birde misafiriniz gelecekse çeşit çeşit döktürdüklerinizi düşününce bir kadının mutfağı onun mabedidir.

işte aslında tamda bu yüzden üreticilerimiz kadını hedef alarak pekte geniş,envayi çeşit araç gereçle donattıkları cici mi cici mutfakları,renkli cıvıl cıvıl tencereleri tavaları,kullanmaya kıyamadığınız kırılırsa diye korktuğumuz tabakları bardakları,eşsiz sohbetlerin ve leziz yemeklerin sunulduğu tarz masaları ürettiler,hayallerimizi taçlandırdılar..

yemek yapmakta işte bu yüzden bir sanattır ve herkesin harcı değildir.layığıyla yapanların önünde saygıyla eğilirim..demem o ki benimde mutfak maceram çok çok öncelere dayanmaz..birgün bir bakarsınız önünüzde önlük tezgahın bir ucundan bir ucuna eliniz gidip gelirken bulursunuz kendinizi..farketmeden öğrendiniz yemekler annelerinizin tarif defterlerinden fırlayan tariflerle tadlanır ve o zaman asıl maceranız başlar..eşin dostun davetlerinde şöyle bir süzersiniz yemekleri,"şekerim çok güzel olmuş yaz bunun tarifini bana " dersiniz ve başka tariflerin kapılarını aralarsınız ve uzandığınız yere kadar uzanırken birden aklınızdan kendinize ait nice tadı yaratırsınız..yaptıkça geliştirir beğenildikçe daha da yapmak istersiniz...

bu bir serüvendir ve ben bu serüvenin bu noktasında en çok evimin kek kokularına bulanmasını severim..yanında taze sıkılmış portakal suyu ve cevizli üzümlü kekin şık bir tabakta sunulmasından daha büyük haz veren varmıdır,tabiki yoktur.hayatta böyle değilmidir zaten bir tarafta tatlı mı tatlıyken bir taraftan da mahoş bir tadla şekillenmez mi..ama en güzeli o ekşimsi tadı o kekin tadıyla bastırmaktır ki evren bu noktada size boyun eğer..çünkü siz o iki tadın aromasindan yeni bir tad oluşturursunuz ve onun olağan akışına karşı durarak özbenliğinizi oluşturursunuz..

hayatın her evresini tercihlerimiz belirlerken benim bugünki tercihim tatlıdan yana oldu ki ağzımız tadlansın..

REVANİ

önce şerbetini yapıyoruz ki kekimiz pişinceye kadar şerbetimizin soğuması gerekiyor.bunun içinde 3 su bardağı şeker ve 3 su bardağı suyu kaynatıyoruz.tabi bi kaç damlada limon sıkıyoruz.ardından da kekimizi yapmaya başlıyoruz.

4 yumurta

yarım çay bardağı sıvıyağ

1,5 çay bardağı irmik

2 çay bardağı şeker

2 çay bardağı yoğurt

5 çay bardağı un

2 paket kabartma tozu

1 paket vanilya

1 bardak ceviz içi

bu malzemelerin hepsini karıştırdıktan sonra fırında pişiriyoruz...scak olan kekin üzerine soğuyan şerbetimizi döküp yemek için can atıyoruz =)) hepimizin ağzı tadlansın hayatı da tadlansın diye afiyetle yiyiyoruz..

kahve ve çikolata =)

bazı insanlar vardır anlam veremezsiniz ama bir şekilde çekerler sizi..onlarla saatlerce sohbet etmek istersiniz..içinizden geleni hiç tereddütsüz söylemek istersiniz ve söylersinizde..hiç uyumadan sabaha kadar sohbet etmek..güzel bir kahvaltı masasında o sohbeti sıcak çayla daha da hararetlendirmek istersiniz..eğer o kişi yolculuğa çıkacaksa onun için bavul hazırlar,ona tarz yaratırsınız..nedendir bilmem onunla olmak iyi gelir..çok önceden tanıyormuşsunuz gibi gelir bazen,bazen de geçirmediğiniz onca zamanı telafi etmek için çaba sarfedersiniz..

yıllardır tanıyormuşsunuz gibi,ailenizdenmiş gibi,kardeşinizmiş gibi,çok sevdiğiniz bir arkadaş gibi,sırdaş gibi,dost gibi gelir..

gelir gelmesine de bazen frene basar bi düşünürsünüz "ya ne oluyor " diye..savunma mekanizmalarınızı devreye sokarsanızki daha adamakıllı düşünmeden gönlünüzden geçeni yaparsınız. başladığınız yola devam edersiniz..

bu yaz güzel geçeceğe benziyor kahve ve çikolatayla ..birazda dondurmayla..çokça dondurmayla=)

1 Haziran 2011 Çarşamba

kendinize yaparsınız..

silip silip yazdığım bu yazıya kaçıncı kez başlıyorum bilmiyorum.bu sefer devam ettirirmiyim onuda bilmiyorum.bazı zamanlarda sözün neresinden başlayacağınızı bilemezsiniz.o kadar o kadar çok şey anlatmak istersiniz ki hepsi bir olup üzerinize üşüşünce başlayamazsınız..

umut etmek insana en iyi gelen şeydir aslında ama bazende insana acınılası bir hal verir.elinizle kaçırdığınız fırsatlarınıza yanarsınız..yapamadıklarınıza yanarsınız..keşke'li cümleler kurar ve için için kaybettiklerinize ağlarsınız.neden soruları sorarken siz kendinize en çok nefreti kendinize kusarsınız..ne kadar kendinizi mahkum etmişsinizdir umutsuzluğa ki ufacık bir umut kırıntısı görünce kapıda ona ulaşamadığınıza kızarsınız.

zaman akıp giderken..birileri bir yerlerde mışıl mışıl uyurken..birileri başka hayatların vizesini almış ve yoluna aksayan bacağıyla ilerken..başka başka evlerde başka başka duygular kanıksanmışken herkes kendi hayatından bihaberken bile sizin hayatınızın bekçiliğini yapmaktan kendini alıkoyamazken siz onları sevindirdiğinize yanarsınız..belki umut ederken en çok umutsuzluğa düşecek olmak bu yüzden üzer sizi..başkaları yüzünden..

o kadar çok başkalaşmışlarla sürdürülen hayatlardan sonra tekil hayatlar yaşayamamak insanı perişan etsede bir yerde ipler koparda hayat sizin için herşeye herkese karşı aksın düşünceleriyle şekillenirken en çok kaçırdığınız hayatlarınıza yanarsınızda kavurucu kızgınlıklarla sardığınız kalbinize bu yüzden,işte en çok bu yüzden kızarsınız..

aslında siz kimseye değil en çok kendinize acırsınız..kendinize kızarsınız ve ne yaparsanız yapın en çok kendinize yaparsınız..