30 Temmuz 2011 Cumartesi

tercihlerimiz

nasıl bir yolculuktu sizin ki?
eğlendiniz mi,sıkıldınız mı,kahroldunuz mu yoksa fazlasıyla fütursuzmuydunuz..gidip gördüklerinizden memnun mu kaldınız yoksa tatsız anılar mı biriktirdiniz..geçip giderken burayı görmeli deyip heybenize planlarımı biriktirdiniz yoksa bir avazda tükettiniz mi tüm cümleleri..
son hep aynı son çıkılan bu yolda varılan son aynı ..yüzyıllardır değişmedi ve değişmeyecek..o zaman neden bu hırslar,kıskançlıklar,güvensizlikler,yalanlar,çok bilmişlikler,kandırmaya çalışmalar..neden?artık insanoğlu" diye basit bir kelime kurmanın ne kadar lüzumsuz olduğunun farkındayım..tercihlerimiz var ve bu tercihlerin doğrultusunda yola devam ediyoruz..aslında herşey bu kadar basit..fazla dolambaçlı yollara girmeye gerek yok..tartmaya biçmeye gerek yok..olduğu gibi ne kadar yalın o kadar özel..büyütmeden..allamadan pullamadan..
eğer sonlarımız hep aynıysa geriye güzel,eğlenceli,kibarca bir yaşam sürmek kalıyor..ama bu sefer iş gerçeğe dönüştürmekte bitiyor ya da başlıyor..seçim sizin..tercih sizin..

29 Temmuz 2011 Cuma

bir an


hayat ne kadar kısa oysa..sadece "bir an" da olup bitiverir herşey aklın almaz..oysa daha hazırlanacak ne çok bavul,gidilecek ne çok yol,tadılacak ne çok tat ve tanıyacak ne çok insan vardır..uzun vadede uzun planlar yaparken ne kadar pervasızca yarın diye birşey olmadığını unuturuz her birimiz..

uzun küslükler uzun kırgınlıklar bitmek bilmeyen kavgalar yaşarken ne çok kendi hayatımızdan ve karşımızdakinin hayatından çalıyoruz..her geçen saniyeyi o kadar da çok boşa harcıyorken bencilliklerimizden vazgeçmiyoruz..fazlaca fedakarlık yaparken kendimizi eksiltip her bir gün,bencilliklerimizle karşımızdakinin hayatını eksiltiyoruz..

ufacık olayları büyük dertlere çevirip sonunda kendimizi de hırpalıyoruz da aslında yarın diye birşey olmadığını ne kadar çabuk unutuyoruz..

yitirdiklerimizi düşünüp,onlarla yapmadıklarımıza ağlayıp,hayat kısa deyip,özlemlerimizi hergün çoğaltarak hayata devam ederken dönüp dolaşıp yeniden aynı yerimize vardığımızda yazık ki yazıkları oynuyoruz..

bir o kadar basitken zorlaştırdığımız hayatlarımızın "bir an"lık olduğunu nasıl da unutuyoruz..

26 Temmuz 2011 Salı

insanlar tanıyorum

tadı acıtanlar acıtsada vazgeçemediklerimi,ayırt edemediklerimi,içindeki aromayı bir daha bir daha istediklerimi bide ne olursa olsun ağzıma bir daha sokmam dediklerimi.

yırtık ceplerinde bir dolu içi boşaltılmış yiyecek ambalajlarıyla dolaşanları..bazılarının markasını kaybetmemek için yıllarca cebinden çıkarmayanları..bazılarını unutup cebinde yıllar sonra eline geçipte çıkardığında anımsamaya çalışanları..bazılarını bir daha açılmamak üzere kapatanları..

insanlar tanıyorum..

ne olursa olsun yolumdan dönmem diyenleri..yol haritası çizip kendine ağır aksakta olsa ilerleyenleri..dilinde bir ıslık kalbinde hırpalanmış duygular aklında bir sürü avare düşüncelerle..yıkılıp yıkılıp doğrulurken her yıkıldığında kendine yeniden "bir ben" inşa edenleri..

hayatın bugün ya da yarın diye bir zaman kavramı yok..insanlar doğarlar büyürler ve ölürler..herkes kendi hayatında birşeyleri yakalamaya çalışırken yakaladıklarından çok ıskaladıklarına ağlarlar..tamken herşey eksik bırakılır birşeyler..birşeyler hep birşey olarak kalırda adı tam konamazken geçer gider ömürler..

sahneye çıkanlar ve inenler hep vardır da nasıl çıktıklarının ve nasıl indiklerinin pek bir önemi kalmaz..bir vakit gelir hoş sedalar bırakır birileri de adları duyulmaz,kimininde hoş seda bırakmalarına bile gerek kalmadan kalın harflerle yazılır adları..nasıl olduğunuzun ve ne olduğunuzun bir önemi yoktur herkes kendi hazinesinin kapağını açıp ya dağıtır ganimetlerini ya da kimseler görmesin diye diye kaçırır köşe bucak..

ganimetlerini dağıtırken bilgece cömertçe samimice yaklaşan..gözlerine bakarken sıcaklığıyla ısıtan..insan olmaktan başka bir meziyeti olmayan ama olmayanların yanında ışıldayan..

yaş aldığın her yıl daha da farklı hayatları onlarla birlikte kucakladığımı farkediyorum ve sonunda parçaları birleştirip delice akan suya bırakıp bildiğim doğrularla yoluma devam ediyorum..

24 Temmuz 2011 Pazar

empati


en basit anlatımla karşıdakinin yerine kendini koyup anlamaya çalışma eylemi..söz gelimi hepimiz empati yapan insanlarız..hep karşımızdakini anlıyoruz..hemde o kadar iyi anlıyoruz ki onun birşey anlatmasına gerek yok,leb demeden hemde..hemde bir bakıştan..bir dokunuştan..

neyi anlıyoruz?

mutsuzluğu,kırgınlığı,acıyı,derdi,tasayı,gamı,kaderi..her türlü insani duyguyu anlıyoruz..

biz süperiz..

neye göre anlıyoruz peki?

kendi duygularımıza..kendi bakış açılarımıza..değer yargılarımıza göre..yaşam tarzımıza..tabularımıza..büyürken bize empoze edilenlere göre..o günkü psikolojimize göre..karşımızdakini ne kadar ve nasıl tanıdığımıza göre..

empati yapıyoruz yapıyoruz da sonunda ne yapıyoruz anlamakla kalıyoruz..kaçınız empati yaptığınızı söyleyip birdaha o kişiyi yaralamaktan vazgeçiyorsunuz..kaç kere yılan gibi sokmaktan vazgeçiyorsunuz..yargılamaktan vazgeçiyorsunuz peki kaç kere..

zor mu anladım demek..ve gerçekten anlamak..eğer önyargılarınızı beslemeye devam ederseniz zor çok zor..

eğer gerçekten anlıyorsanız da karşınızdakini,o kadar incelik gösterirken ona,sizin bu haşince yaralanmalarınız kaçınılmaz bu sefer..

empati yaparken yorulanlardan sonunda derde deva olmaya çalışırken kendinde takat bulamayanlardan mısınız?

her seferinde anlaşılmadığınızdan yananlardan mı?

ufacık bir mutluluğa tav olacakken onu bile size layık görmeyenleri gördükçe kahrolanlardan mı?

her seferinde başınızı kuma gömüp sonra bir hışım çıkarıp tam bu sefer oldu derken tekrar kuma gömülenlerden mi?

nasılsınız?

empati yapan mısınız yoksa empati yapılmasını bekleyenlerden mi?

hangisini olduğunuzun bir önemi var elbette kendinizce ya da yakınlarınızca ama asıl olanı ve sonunda nokta konulacak tek cümle..

nasıl mutlu olduğunuz?

artık sözüm yok karşısındakini anlamaya çalışmayanlara..doğrucu davutlara..kıranlara..acıtanlara..fedakarlara..vefasızlara..bencillere..gani gönüllülere..şımarıklara..

artık sözüm yok..

anlatmaya gerekte yok..

nasıl mutluysanız hayatınızı öyle şekillendirin..

21 Temmuz 2011 Perşembe

vazgeçtim dünyadan

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Degmez bu yangin yeri, avuç açmaya degmez.
Degil mi ki çignenmis inancin en seçkini,
Degil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Degil mi ki ayaklar altinda insan onuru,
O kizoglan kiz erdem daglara kaldirilmis,
Ezilmis, horgörülmüs el emegi, göz nuru,
Ödlekler geçmis basa, derken mertlik bozulmus,
Degil mi ki korkudan dili bagli sanatin,
Degil mi ki çilginlik sahip çikmis düzene,
Dogruya dogru derken egriye çikmis adin,
Degil mi ki kötüler kadi olmus Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalniz komak var, o koyuyor adama.

19 Temmuz 2011 Salı

acımadan kanattılar yaralarımı..

sus diyorum sus içim..daha fazla konuşma yorma daha da yorulan bu kalbi..gerek yok yıkıntıların arasından uzanıp savaşmaya çalışmaya..sus ki daha da büyümesin yakarış olmasın kelimelerin..sus ki daha da harap olmasın kalp atışların..

15 Temmuz 2011 Cuma

gazali




Cahillerle Tartışmaya Girmeyin; Ben Hiç Yenemedim..

...

NOKTA KOYDUNSA BİR KERE
ÇEVİRMEYECEKSİN ONU VİRGÜLE
NE SORU KALMALI
NE DE TEK BİR SORU İŞRETİ GERİYE

Anksiyete; Huzursuzluk, Gerginlik, Endişe ve Korku

Oldukça sağlıklı, motivasyonu yüksek ve kariyerinde gayet başarılı birisiniz. Hem iş yerinizde hem özel hayatınızda sevilen birisiniz. Fakat hiç kimseye anlam veremediğiniz ve çözüm bulamadığınız endişelerinizden yada korkularınızdan bahsetmediniz. Çocukluğunuzdan beri bazı konularda sürekli korku yaşarsınız. Sık sık kötü bir şeyler olacağını düşünürsünüz. Yaşınız ilerledikçe sürekli taşıdığınız bu endişeye ek olarak depresyonda olabileceğinizi düşündünüz. Öyle zamanlar var, hiç bir neden olmamasına rağmen bunalıma girersiniz, enerjinizin kalmadığını hissedersiniz, motivasyonunuzu ve kendinize güveninizi yitirdiğinizi farkedersiniz. Bütün bu yaşadıklarınıza bir anlam vermekte zorlanıyorsunuz, çünkü iş yaşamınızda tıpkı okul olduğu gibi gayet başarılısınız. Dolayısıyla akıllı ve ruhsal olarak sağlıklı olduğunuzu biliyorsunuz. Fakat bir nedenle bu duygularınızdan kurtulamıyorsunuz.

Genelde rutin yaşamınızı tercih ediyorsunuz ve yaşamınıza yeni endişeler ekleyebilecek değişimlerden, bilmediğiniz aktivitelerden, sosyal toplantılardan, yeni insanlar ile tanışmaktan kaçınıyorsunuz. Fakat buna rağmen pek çok gece yaşamınızda olan yada olabilecek bir sorun yüzünden uykuya dalmakta zorluk çekiyorsunuz. Elbetteki bunların hiç birisi yaşamınızı normal bir şekilde yaşamanıza engel olmadı, fakat huzurlu ve rahat olmanızı engelledi.

Yaşadıklarınız oldukça normal, çünkü çok yüksek ihtimalle Anksiyete adı verilen psikolojik bir rahatsızlık ile baş ediyorsunuz. Depresyon genelde bu rahatsızlıkla birlikte görülür. Anksiyeteyi takip eden kronik endişe ve korkular kişinin kontrolü dışındadır. Fakat durumunuzu daha zor hale getiren yaşadığınız endişelerin ve korkuların tamamiyle hayal ürünü olmayışıdır. Gerçektende yaşamda endişe ettiğiniz durumlar gerçekleşebilir, fakat sorun bu endişeleri ve korkuları bir ihtimal olarak değil kesin yaşanacaklar olarak hissetmenizdir. Yani endişe edilen durumun uzak bir ihtimal olması ile yüksek ihtimal olması arasında bir fark yoktur.

Genelde anksiyete sorunu aileden gelir. Sizin de ailenizde aşırı derecede sinirli ve gergin bireyler olması yüksek bir ihtimaldir. Muhtemelen anneniz herkes için sürekli endişe eden birisiydi. Büyürken karşılaştığınız her yeni durumda, babanız sizin sağlığınızdan endişe ettiği için sürekli gerginliklere yol açardı. Hatta evden fazla uzaklaşmamanız için sosyal yaşamınızı kısıtlamaya çalıştılar. Babanız endişe ve depresyon karışımı sorunlarla uğraştı ve genelde huzursuz, hemen sinirlenen bir yapısı vardı. Çocukken ailenizde sık sık tartışmalar olurdu. Anne babanızın aşırı korumacı yaklaşımları ve kendi aralarında yaşadıkları anlaşmazlıklar sizin kendinize olan güveninizi yitirmenize ve endişelerinizin artmasına yol açtı.

Yalnız değilsiniz. Çok sayıda kişinin yaşamı, bu istenmeyen korkular ve endişeler yüzünden karmaşa içinde geçmektedir. Endişe ve korkular bir randevuya geç kalmaktan bir insana zarar vermeye kadar çok çeşitli olabilir ama genelde sağlık, finans, kariyer, çocukların güvenliği gibi konularda yoğundur. Anksiyete problemi çoğu zaman başağrısı, uyku problemleri ve depresyon gibi fiziksel semptomlar ile birlikte yaşanır.

Anksiyete sorunu yaşayan kişiler bu duygulardan kurtulmakta ve rahatlamakta büyük zorluk çekerler. Bu nedenle yaşamlarında aşırı korkularını dengeleyecek insanlara ihtiyaçları vardır. Örneğin aşırı korkuları olan birisi ailenin tüm finansal sorunlarını eşine bırakarak, ilişkide eşit olmayan bir sorumluluk dağılımına neden olabilir.

Bazı kişiler rahatsızlıklarını alkol, uyuşturucu yada sigara gibi madde bağımlılığı ile çözmeye çalışırlar. Diğerleri tüm güçleri ile endişe ettikleri durumdan kaçınmayı tercih ederler. Fakat kullanılan yöntem ne olursa olsun, endişelerini durduramadıkları için genelde insanlar başarısız olurlar. Bu insanlar için yaşam aşırı derecede kısıtlanmış bir hal alır.

Endişe seviyenizi test edin: Eğer aşağıdakilerden en az üçünü, altı aydan fazla bir süredir yaşıyorsanız anksiyete probleminiz olabilir ve bir psikolog ile görüşmeniz fayda sağlayabilir:
Sürekli gergin, huzursuz yada sinirli hissediyorsunuz

Kolaylıkla yoruluyorsunuz

Enerjinizi bir konuya yoğunlaştırmakta zorluk çekiyorsunuz yada hiç bir şey düşünemez hale geliyorsunuz ve beyniniz boşalmış gibi hissediyorsunuz.

Fazla hassas, alıngan ve hırçınsınız.

Kaslarınız sürekli tutuluyor

Uyku sorunu yaşıyorsunuz (Uykuya dalarken sorunlar yaşıyorsunuz, huzursuz uyuyorsunuz yada uykunuzu tam olarak alamıyorsunuz)

14 Temmuz 2011 Perşembe

tırıvırı

-aklımdan bir kelime tuttum!
-tırıvırı
haha..insanın aklına böyle bir kelime gelir mi gelir işte."tırıvırı işler bunlar."diye cümle içinde kullandım.sonra kelimenin bendeki anlamı şuydu "boş"..neden öyle kodlanmış beynime bilmem tırıvırı tırıvırı işler bunlar yani boş işler,salla gitsin manasına gelecek yerlerde kullanıyorum sanırım.sanıyorum çünkü hafızamda kullanıp kullanmadığıma dair pekte iz bulamadım.
kullanıp kullanmamamdan ziyade kullanıyorsam ve kullanacaksam ne kadar yanlış kullandığıma veya kullanacağıma dair şimşekler çaktı beynimde..çünkü tırıvırının anlamı şuymuş:
naylondan imal edilen,oltanın ucuna kurşunla birlikte takılarak suya atılan ve ağ görevi görerek balıkları avlamaya yarayan bir av malzemesidir.
açıkcası zararlıda birşeymiş öğrendim.suyun içinde 200 yılı aşkın süre yok olmuyormuş yani denizde bulunan tüm canlılar için çok çok zararlı bir av malzemesi.yasalarca yasaklanmasına rağmen denetimi olmadığı için Türkiye'de imalatı hatta ihracatı bile yapılmakta.
ancak ayrı yazdığımızda;tırı vırı gibi.anlamı boş anlamına da geldiğine dair bir duyum aldım..sonuçta ne oldu yeni bir kelimenin anlamını daha öğrenmiş oldum.kıssadan hisse:)

dikkatimizden kaçanlar!!




herşey zamanında anlamlı ve güzel..tren kaçtı mı bir kere o treni yakalama gibi bir şansı yok insanların..durakta zamanında olmazsanız bir daha o trene binsenizde tadı yok..eksik..mahoş bazı şeyler..ineceğiniz durağı kaçırdığınızda birşeyleri kaçırdınız demektir..ucundan bucağından yakaladım diye birşey yok..kaçan tren çoktan kaçtı her ne şartta olursa olsun..belki yeni bir treni beklemek lazım..ama bazı şeyler için yeni bir trende kar etmez..oynamanız gereken yaşta çalışıyorsanız o tren bir daha gelmez...
o boşluk dolmaz dolduramazsınız..o boşluk ki büyür durur içinde sonra gün gelir fırtınalar kopartır..anlam veremeyeceğiniz olaylarla karşıkarşıyakalırsınız..kaçan kızları olur ülkemin..okul yerine nikah dairesine giden kızlar..sanayide çalışan erkek çocuklar..arabaların arasında mendil satan çocuklar..oyuncak bebeklerle oynamak yerine gerçek bebekleri büyüten kızlar olur..aklınıza gelebilecek bir çok feci olayla yüzyüze gelen küçükler..eli kalem tutacak yere silah tutar bir gün namus kavramıyla bulanmış beyni gider kendinden bir cana kardeşine kıyar..racon keser adam oldum sanır ama hep başkalarının çöplüğünde ötmek zorunda kalır..yaşıtlarına özenir onların ailelerine özenir çünkü yoktur onda böyle sevgi dolu bir hayat onu kandıran hain büyüklerin pençesine düşer hayatını ipotekler..
lafım annelere babalara..o anne babaların annelerine babalarına..ve onlarında atalarına..bakamayacağınız çocuğu yapmayın.çocuklarınızın üzerinden duygu sömürüsü yapmayın..okula gönderin..yaşıtları gibi yaşamalarını sağlayın..başkalarının çirkin düşüncelerini beslemeyin çocuklarınızla..en çok sevgiyi verin..sahiplenin..bir kenarda unutmayın onları..oyun alanlarında şen kahkahalarını duyalım,küçük avuçlarında para şıkırtılarını değil.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Kelimelerini Değiştir Dünyan Değişsin...

kalıplaşmış cümlelerin dışına çıkıp farklı kelimelerle bezesekte cümlelerimizi,hayatı daha farklı açıdan yakalasak..istediğimiz yere zum yapabilsek,istediğimiz yeri silebilsek ve istediğimiz yeri "fotoshop"la daha da taçlandırsak..mümkün müdür?mümkündür elbet tılsımlı kelimelerin etkisiyle belki bugün ve diğer günler daha başka bir yaşamın kapıları aralanır..belki asla dediğimiz birçok şey vazgeçemediğimize dönüşür..yada tam tersi olur..olur mu olur..her yeni gün nelere kadirdir kimbilebilir..
anlama sorunsalımız var bizim..birşey anlatmaya başladığımızda anlaşılma olasılığımız karşımızdakinin anlama kanallarının hangi tarafa doğru açık olduğuyla ilintili..bunuda kişinin hayata bakış açısı belirliyor..geldiği noktaya onu getiren bütün hissiyatları..

eğer anlatmaya çalıştığınız kişinin sizi doğru anlamasını bekliyorsanız doğru kelimeleri bulmanız gerekiyor ya da dağdan tepeden dolana dolana incık cıncık her ayrıntıya girerek anlatmaya çalışmanız gerekiyor..bu da hızlıca akıp geçen zamanda herkesinde bir o kadar meşgul olduğu bu kainatta büyük çaba gerektiren bir iş olsa gerek.

ya da doğru kelimeyi doğru zamanda kullanmaktan geçerki tüm mesele bunda,da zaten hepitopu az bir kelime hazinesiyle konuşan ülkem insanı için aritmetik bir zeka şart..

kullandığımız kelimeleri düşündüğümüzde öyle de şiirsel bir melodisi vardır ki güzelim türkçemin her duyguyu dosdoğru ifade edebilecek nice kelime barındırır kendinde bir hazinedir dilim.ancak değişen yaşam koşulları,teknolojinin ilerlemesi,herşeye olduğu gibi kelimelerimize de cümlelerimize de duygularımıza olduğu gibi ket vurdu.

dilimiz engelli,duygularımız engelli,insanlığımız engelli,hayatımız engelli..o kadar çok engelimiz var ki herhangi bir organımızın olmaması veya onu normal şekilde kullanamamız gerekmiyor engelli olmamız için.her geçen gün engellerimize bir yenisini daha eklemiyormuyuz,hemde hergün çoğalarak..hergün ne kadar çok özümüzden uzaklaşıyoruz o kadar çok engellere sahip oluyoruz.

kısa hatırlatma:

"Türkiye’nin nüfusu 2000 yılı DİE Genel sayımının kesin olmayan sonuçlarına göre 67.844.903 kişi. Türkiye’deki ortalama hane halkı büyüklüğü ise 4,64. Bu sonuçlardan yola çıkarak Türkiye’de toplam 15.204.227 hane olduğunu söylemek mümkün. Türkiye’nin 15 yaş ve üstü nüfusu ise 47.799.287 kişi.

Yapılan araştırma sonucunda, Türkiye’nin 100 hanesinin 5,4’ünde 1,23 engelli bir vatandaşa rastlamak mümkün. Bu da yaklaşık 821.028 hane etmekte. Türkiye hane halkı büyüklüğünü 4,64 kabul ettiğimizde, engelli vatandaşlardan ortalama 3,807,293 kişi etkilenmekte. Türkiye’de ailesi ve/veya yakınları tarafından engelli (Bedensel, Zihinsel, Görme ve İşitme) olarak tanımlanan yaklaşık 922.000 kişi olduğu saptandı.

Tespit edilen yaklaşık 922.000 engelli kişinin soru formunda belirtilen kriterlere göre dağılımı yaklaşık olarak aşağıdaki gibi:

. Zihinsel Engelli: 199.000 kişi
. Bedensel Engelli: 536.000 kişi
. İşitme Engelli: 109.000 kişi
. Görme Engelli: 77.000 kişi (ntvmsnbc)

11 Temmuz 2011 Pazartesi

pazartesi sendromu




çok sıcak bir hava ve işte yine geldi pazartesi..güzel geçen bir haftasonundan sonra çekilmez olur o büyük şehirdeki yoğun trafikler,küçük şehirlerdeki aynı caddelerin aynı bezmiş insanların kepenk kaldırma faaliyetleri..
geç saatlere kadar oturulan dost sohbetlerinin evlerde ağırlandığı..sinema tiyatro keyfi içinde deniz kenarında insan kalabalığının arasında hafta sonu mutluluğuyla dolaşmalar..bahçeli açık havada yeşile doya doya içilen çaylar ve kahvelerden sonra çekilmez mi çekilmez bu pazartesiler hele ki mevsimlerden yazsa..tatile giden gitmiş her yer boşalmış ya da yaşadığınız şehre göre tatilciler akın etmişse ve siz iç geçiriyorsanız. çekilmez hele ki günlerden pazartesiyse..
sevmiyorum ben yaz mevsimini ne giysen sıcak dışarsı yapış yapış..püfür püfür essin diye beklediğin rüzgar esmez..açık havada oturuyorum diye sevinemezsin bile güneş yüzüne yüzüne gelir tüm gölge masalar kapılmıştır..güneşin ısıttığı arabaya binmek işkencedir yanar yanar durursun..çıkası gelmez insanın dışarıya,ki benim gelmez...
bana serinlik olucak..sonbahar olabilir mesela..karın yapmadığı bir kış mevsimi olabilir..hafif esen rüzgarıyla ilkbahar olabilir.hırkamı ceketimi montumu giyiyim atkımı beremi şalımı takayım.saçımı saldığımda pişmeyeyim üşümemek için salayım saçlarımı..neyse ki yaz mevsimide hadi haziranıda sayarsak topu topu 3 aycık yine zafer benim sonuçta..
en azından tüm senenin yorgunluğunun atılacağı bir mevsimdir yaz..denizler yaylalar memleketler arkadaşlar dostlar aileler yeni yeni yüzler ama en nihayetinde dinlenecek kaçamakları içerir yaz mevsimleri..o yüzden fazlada söze gerek yok aslında..her mevsim kendine yakışığıyla gelir ve zaten bir yıl dört mevsimden ibarettir..ilkbahar,yaz,sonbahar,kış.söylerkenki armonisi bile bir başka şirin mi şirin çocukça..
pazartesi sendromu oldu mu şimdi mevsim sendromu..hadi yine iyiyiz günün yarısı gitti... diğer yarısıda bitti mi akşamlar bizim..
dilerim güzel başlamıştır pazartesi,güzelcede gelir haftasonu..iyi haftalar!!

10 Temmuz 2011 Pazar

pazar gününün özlü sözü:)

‎"Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarsın."

9 Temmuz 2011 Cumartesi

her çekirdek bir ağaçtır!!




Yediğiniz meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine asla hapsetmeyin.

Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün.

Gömme imkânınız yoksa bir poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın ( ya da arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler…

Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...

Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

ömer hayyam'dan..




"Şu olan biten varya boş ver ona
Taş yağsın isterse çok sürmez
Dakka şaşma dakka yaşamaya bak
Ne geçmişi düşün ne gelecekten kork"

7 Temmuz 2011 Perşembe

Ne demiş Albert Einstein?..





"Nothing truly valuable arises from ambition or from a mere sense of duty; it stems rather from love and devotion towards men and towards objective things."

Albert Einstein

"Çok hırslı insanlar toplumda övülür ve hep başarıya ulaştıkları düşünülür. Ama hırslı insanlar bana; kendilerini durmadan yıpratan, hiçbir zaman doymayan, başarı için her yol mübah diyecek kadar ilkelerinden uzaklaşabilen insanlar gibi gelirler."

6 Temmuz 2011 Çarşamba

fıstık yeşili odalar..





söylenmesi en zor cümledir aslında seni seviyorum demek.ama bir çırpıda söyleyiveririz.o yüzdende artık çokta etkisi yoktur.neden seviyorsunki diye karşı tarafa sorduğunuzda bir sürü kalıplaşmış cümle dökülür dudaklardan..çok iyi birisin..çok duyarlısınn..kadir kıymet biliyorsun..anlıyorsun..dinliyorsun..dürüstsün..en zor anlarda yanımda oldun..en mutlu anımda mutluluğumu paylaştın..

ee?

"dahası seviyorum işte ötesi yok.."

aslında daha da ötesi var hatta en derini var..

düşe kalka sürdürdüğün hayatının bir yerinde tüm duvarlar artık üzerine yıkılmışken birden bir insan silüeti belirir o karanlıktan süzülen..elini uzatır çıkarır seni aydınlığa..dinler seni anlamaya çalışır..kimse sana bu kadar gerçekçi konuşmamıştır..kimse seni bu kadar sarmamıştır da bu kadar içine işlememiştir..

tüm kabuslarından arınmış olarak başını yastığa koyabiliyorsan bu onun sayesindedir..ilk defa biri seni sorgusuz sualsiz kabul eder ve senin tahmin edemeyeceğin bir hayat vaad eder..

"işte!.." dersin..

yolunu beklersin..onu beklersin..varlığının mütemadiyen orda olmasını istersin..büyük arbedeler yoktur ki artık hayatında onlarla savaşan biri vardır çünkü mabedinde..mabedin ki nice insan girip darmadağın etmişken bir tek o mis kokular yaymıştır oraya..

değişti sanırsın herşey..ama değişmedi işte hiçbirşey..biri daha süzüldü içeri ona güvendin ona diğerlerinin açtığı yaraları gösterdin "beni burdan vurdular" dedin.o da orayı sarmaladı, iyi etti.sen o kadar inandın.o,o kadar uzaklaştı senden..diğerlerinin acıttığı yeri bir kez daha açtı derin bir yara bıraktı..

sen yine kaldığın yerde o karanlık beton yığınlarının arasında sıkışmışken bir başka ışığın geleceğini beklemeye bile inancın kalmamışken karşına çıkan tüm aydınlıklara şüpheyle bakmaya başladın ya,o da derin derin yaralar bırakırda yine giderse diye..

yaşanmaya değecek kadar güzel ama herkese de eşit yaklaşmayan bir hayat varken önümüzde..önyargılarımızdan,geçmişte ki acılarımızdan,kötü senaryolardan ve hep o çok bilen mantıklı insanların sözlerindendir ki hep korkarız yaralarımızı göstermeye insanlara..acıtırsa yine o da diğerleri gibi diye..çünkü korkarız bir daha o karanlık beton yığınlarının arasına girmeye..

güven!!

artık zor çok zor inanmak birilerine..herkes kendi yaralarına tuz basmamak için bu kadar gizlenirken ve sende bunu bilirken kendinden mutevellit çok zor güvenmek..

ki insanlar senin tüm şifrelerini çözdükten sonra o kadar kolay vurularki seni bakmazlar gözyaşına bile..o kadar sahte gözyaşı varken ayırt etmek zor elbette.

sevgi arsızıyız..bu yüzden her seferinde inanıp inanıp kahrolmalarımız ve aynı yerden devam etmelerimiz..

yeni hayatlar yeni başlangıçlar yaşayan birileri var bugünlerde bir yerlerde tüm bunlara rağmen..inanan..güvenen..mutluluğun peşinden arsızca yürüyen..kulaklarını tıkamayı bilen ve kendi pansumanını kendi yapabilen;sırf bu yüzden düşmekten korkmayan birileri var..itinayla her ayrıntıyı düşünürken fıstık yeşili odalar düzenleyen kendine..pembeden maviden sarıdan mordan turuncudan vazgeçmeyen..yorulmayan..yorulduğunda az bir soluklanıp aynı yola devam eden..pes etmeyen birileri var..hala daha o çocuk ruhu elden bırakmayanlar var..

ne güzell!!

tamda hayatı böyle düşleyenler ve düşlediklerini gerçekleştirmekten biran olsun vazgeçmeyenler için;

tüm yıldızlar sizin için parlasın..bu sefer zaman sizinle aksın!!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Bilirsen unutamazsın Aşikarı saklayamazsın

önceki yazılarımdan birinde "leyla ile mecnun" dizisinden bahsetmiştim.o yüzden diziyi allayıp pullamıcam.allayıp pullamalarımı sonuna kadar hakeden bir dizi o başka.eğer seyrettiyseniz bana hak vereceğinizede inanıyorum..

birçok diziyi izlemeyi bıraktık ama ondan vazgeçemedik..tekrar bölümlerini bile gözümüzü kırpmadan seyrederiyoruz hemde aynı kahkahalarla..

ki ayrı ayrı bütün oyuncularına metiyeler dizebilirim ancak biri var ki onun her repliği bizim evde dile pelesenk olmuş durumda..tabi ki ismail abimizden bahsediyorum..
nasıl kelimesi "nasııııllll" olmuşken.."ağzının dediği ile kulağının duyduğu bir değilken"..sebep oldu mu sana "sibeepp sibeepp"

sezon finali yapmış diziler kervanına girmiştir bu akşam bu saatten itibaren..güleceğimizi beklerken bizi ters köşe yapmıştır..finaldeki şarkı ise evimde yankılanmakta kimbilir kaçıncı tekrarı..çok çok sevdim..

ismail abinin olayı şöyledir;

ismail abi sigorta şirketinde işe başlamıştır. salına salına bakkalın önüne gelir.

erdal bakkal: oğlum sen ne anlarsın sigortacılıktan. şimdi bu mu çıktı başımıza ya.

ismail abi: sıkılmadın yav erdal abi sıkılmadın mı. senin ağzından çıkanla kulağının duyduğunun benim sigortalarımı attırdığının farkında değil misin! benim babam, annem, dayım, halam, kaynım, eltim hepsi sigortadan emekli.

iskender: ee?

ismail abi: eesi anlıyomuşum demek ki sigortadan. genetik bizde. vereem mi size de bi tane poliçe?

demiştim ya bizim nasıllar nasııııılll oldu artık diye geldiği yer şu diyologtur;

_mecnun
_hoooppp
_naptın
_nasııııııllll

yazarken yazdıklarımı okurken bile gülüyorum siz tahmin edin seyrederken ne haldeyim..

"al işte söylediğin lafa bak! bazen ağzının dediği ile kulağının duyduğunun aynı olduğunu ben hiç görmedim hayatımda."

"dağcılık bizde aile mesleği, benim halamı dağa kaldırmışlar."

behzat ç'li bölümde herkes birbirinin üstüne atarken suçu, ismail abimiz olay yerinde bile olmamasına rağmen "ben ittim" demiştir.

masumca birde pervasızca arkadaşlarının peşinden gidişi,olaylara müdahale edişi vardır ki tam bir iyilik meleğidir ismail abi..bir karakterdir sonuçta ama yaşamın içine bu kadar çabuk sızan canlı kanlı bir karakterdir..

özlediğimizdendir belki bu kadar masumluğu..belki bize eli kanlı kahramanları dayatmalarından sıkıldığımızdandır..egosu şişmiş pek bilmiş hata yapmaz kahramanlardan sonra ismail abi tamda aradığımız kahramandır aslında..tüm dizi karakterleri kusurları olan duyguları olan insanca zaafları olan mükemmel olma derdide olmayan karakterlerdir..çokta insancadır..sıcaktır..samimidir...

tüm bölümlerde bana kahkaha attıran ismail abi yaptın yine yapacağını..deniz kenarında el salladığın beklediğin gemi babana olan özleminmiydi..bu kadar mı vefalıydın kadir kıymet bilirdin..özlemin bu kadar mı derindi..bu kadar mı insandın..

ve

finalde ki ali atayın (mecnun) seslendirdiği şarkı:

"Düşerken duramazsın
Susarken anlatamazsın
Belki de
Ne bileyim ben
Uzaksan duyamazsın
Bıraksam bulamazsın
Nerdeyim
Biliyorum ben
Yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan
Yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan
Duramaz ki yanan
Bulamaz ki arar
Duruyorum ben
Yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan
Yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan
Bilirsen unutamazsın
Aşikarı saklayamazsın
Kimdeyim
Arıyorum ben
Solarsan açamazsın
Kurursan damlayamazsın
Belki de
Kuruyorum ben
Yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan
Yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan
Duramaz ki yanan
Bulamaz ki arar
Duruyorum ben
Yalan ne diyorsam ne duyduysan hep yalan
Yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan"

dinlerseniz şarkıyı ne demek istediğimide anlayabilirsiniz belki..kalbi titretti mi titretti..

oldum rengarengarenk:))



blogumun yeni görüntüsü sizce nasıl olmuş?yazılar gözlerinizi yoruyor mu..renkler çok mu cafcaflı..sade mi..gereksiz kalabalık mı..okurken zevk alıyor musunuz..yeşillendi mi duygularınız..ferah ferah mı şimdi okurken her satırı içiniz..nasıl..beğendiniz mi??

3 Temmuz 2011 Pazar

yazı yazma serüveni




önce bugün ne yazmalıyım dedim kendime..sonra bir yolculuğa çıktım..mola verdim soluklanmak için..bazen gülümsedim..kahkaha attım..bazen hala daha aklımın ermediği eremeyeceği durumlara yine şaşkın şaşkın bakındım..yine tekrar olsa keşke dediklerim oldu..özlemlerim depreşti..

derken hadise'nin şarkısı çalmaya başladı;süperman..severim yenilmedim ayaktayım güçlü kadın hareketlerini içinde de hani az bir kırgınlık kokar.hadisenin de ilk defa bir şarkısını sevdim..

**

kötüsün kötü!!

başkalarının acısından mutlu olanları düşündüm sonra.."kim bilir ne yaptı da başına bu geldi." söylemlerinden tutunda "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste." sözlerine değin bir sürü kalıplaşmış,hoşuma gitmedi de gitti işte laflarının gaddarlığını düşündüm sinirlerim hoplayınca anında uzaklaştım ordan..

**

kendine yapılmasını istemediğin şeyleri bir başkasına yapmamak lazım derken ne kadar çok aynılaşanları düşündüm.kendini yaratıcı zannedip asıp kesenleri düşündüm..kendini melek zannedenleri..yaptıklarını görmeyenleri..hep suçlayıp suçu hiç kendinde bulmayanları.

**

yalın'ın "ki sen" çalmaya başladı..
hayıflananları,kaybedenleri,acı içindekileri,mutsuzları düşündüm..dertlerini anlattıklarında onlara akıl verenleri düşündüm.dinlemek yerine yanındayım demek yerine,o derdi birlikte göğüslemek yerine bolca konuşanları düşündüm..asıl onlara üzüldüm sonra..

**

camın kenarına oturmuş dışardaki hayata bakıp iç çekenleri düşündüm..hep birilerini bekleyenleri ve gelmediklerinde içi sızlayanları düşündüm..elinde iki ağır poşetle gecenin bir yarısı evine dönen yaşlı amcayı düşündüm dağıldım..tek başına o saatte herkesin ailesiyle dolaştığı o günde o çocuğun tek başına elinde dondurmayla bankta oturuşunu düşündüm kahroldum..

**

akşam olup perdeleri kapatırken omuzlarımda bir ağırlık..

herkes ne kadarda kendini anlatma derdinde..anlaşılmadığını düşünen o kadar çok insan..dürüstlük abidesi bir toplum ama hep ballı kaymaklı ilişkiler..zıtlıklarla dolu ilişkiler..beğenilme ve sevilme duygularıyla örselenmişler..
düşündükçe gönlümde de bir ağırlık..

cam açık.ılık bir yaz akşamı çay fincanım kitaplarım..kendimi dünyayı kurtaracak kadar güçlü hissedip nerden başlamalıyım telaşı içinde..ihmal ettiğim çok insan varmış gibi bir sorumluluk duygusu..karışık bir trafikte ilerlerken varacağım yere ulaşmak için fazlaca sabırsız..sanki dünyanın tüm yükü üzerimdeymiş gibi yorgun..

**

yazmak böyle birşey işte benim için ordan oraya uçarak tüm hayatın özetini çıkarmak ve kelimelerle dans etmek gibi..

yoğun istek üzerine :))



yapımı basit..misafir ağırlarken tabakta "hımm..çok güzell nasıl yaptın?" sorularıyla bolca karşılaşılıcak..orjinal görünümlü..kışları dondurma niyetine belki..ama her seferinde cumburlop mideye indirilecek bir tarif..evet bir de lezzetli mi lezzetli..

1 litre süt

1 paket petibör bisküvi

1 paket margarin

1 su bardağı un

1 su bardağı toz şeker

1 paket vanilya

2 adet muz

orta boy tencereye margarini alıp kısık ateşte eritin.süt,un ve şekeri ilave edip karıştırın.kısık ateşte kıvamı koyulaşıncaya kadar sürekli karıştırarak pişirmeye devam edin.muhallebi kıvamını aldıktan sonra vanilyayı ekleyip karıştırmaya devam edin.orta büyüklükte tepsiye muhallebiyi döküp soğuması için bekletin.

bisküvileri mutfak robotundan geçirip un haline getirin.muzların kabuğunu soyup çatalla ezip püre haline getirin.soğuyan muhallebiyi orta büyüklükte dilimler halinde kesin.her bir dilim muhallebinin bir tarafını un haline getirilmiş bisküviye bir tatlı kaşığı püre haline getirilmiş muz koyun.muhallebi dilimini rulo şeklinde sarın.tüm malzemeler bitene kadar aynı işlemi yapın.buzdolabında yaklaşık 1 saat bekletip servis yapın.

yaptıkça el pratiklik kazandıkça unu margarini şekeri damak tadınıza göre azaltabilir ya da artırabilirsiniz.sarmalarınızın boyutlarını zevkinize göre ayarlayabilirsiniz..isterseniz yuvarlakta yapabilirsiniz..sade bisküvi yerine kakolu bisküvi,hindistan cevizi kullanabilirsiniz..içine koyduğumuz muzu püre halinde değil bütün de koyabilirsiniz..bugüne kadar blogumda yazdığım tarifler orjinal tariflerdir..denedikçe zevkinize göre şekillendirebilirsiniz...

duyumlarıma göre içine kremşanti de koyulabiliyormuş ki gözüme ve mideme çok hoş geldi bu fikir :))

2 Temmuz 2011 Cumartesi

hafta sonu önerisi: TRANSFORMES 3




"Dünyanın başı bu defa büyük belada!..

Autobotlar, bir Cybertron uzay gemisinin ayda olduğunu öğrenir. Ona ulaşmak için Deceptikonlardan önce davranmaları gerekmektedir. İyiler ile kötüler arasındaki bu son savaşın kaderini, aydaki sır dolu uzay gemisi belirleyecektir.

Michael Bay’ın yönettiği ve Shia LaBeouf, John Turturro, Josh Duhamel ile Tyrese Gibson’ın oynadığı Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü (Transformers: Dark of the Moon)" diyerek filmin tanıtımını yapmışlar.

izlenir mi izlenir bir film..tabi senaryoya önem vermiyorsanız..3Dli bir film seyretmek ve görsel efekte doymak istiyorsanız kaçırmayın derim..biz kaçırmadık..3D film izleyicisini hele ki görsel şöleni arayan sinema izleyicisi için güzel film olmuş..aksiyon,bilim kurgu,casusluk,fantastik,gerilim,macera izleyicisi sinemelara..

izlemeyi düşünenlere filmden ayrıntılar vermeyeceğim tabi o sihri bozmamak için..ama şu kadarını söyleyeyim yine güzelim dünyamın geleceğini amerikalılara borçluyuz ya ne diyim..en nihayetinde amerikan yapımı bir film.

bir dipnot!!

eğer filmi cinebonuslarda izleyecekseniz 3D li gözlükleri 3 tl karşılığında satın alabiliyorsunuz..artık kapıdan girişte verip kapıdan çıkışta gözlüklerinizi almıyorlar..tabi evde 3Dli film de seyredebilirim diye sevinmeyin,sadece bir daha ki sinema keyfinizde yanınızda bulunduracaksınız..

yine de başka alternatifler isterseniz.3D li bir yapım Kung Fu Panda 2 (animasyon)..ve Karayip Korsanları:Gizemli Denizlerde..Türk yapımı bir film izlemek isterseniz bu aralar şiddetle incir reçelini tavsiye ediyorlar..seçim sizin.

**

"şiddetle.." demişken keşke bu kelimeyi sadece olumlu duygularımızı pekiştirmek için kullansak..bedenlerde iz bırakmasa da mürekkep izi olarak kalsa kağıtlarda..

Şiddet veya yeğinlik, temel dürtü ve varoluş gereği savunma veya karşı savunma harici daha çok insanlarda ve topluluk halinde yaşayan hayvanlarda grup içi otorite sağlamak için diğerinin varlığını tehdit unsuru görmek ve onu bu konuda denemek daha doğrusu sindirmek için karşı tarafa uygulanılan zarar vermeye yönelik psikolojik davranış türüdür.

el kaldırmayla..sindirmeyle..susturmaya çalışmayla..bezdirmeyle..korkutarak...canını yakarak kendine saygıyı bekleyenlere lafım..birşey elde edemezsiniz biliyorsunuz değil mi?kendi varlığınızı kabul ettirmek için bir başkasının canından can koparmayla elinize ne ün geçer ne güç ne de saygı geçer..bedendeki morluklar hadi diyelim geçti ya gönüldekini ne yapacaksınız?

sadece fiziksel şiddet olmaz biliyorsunuz değil mi psikolojik şiddette var..orda burda şiddete karşı duran meşruluğunu ispatlamaya çalışan saygı değer şahıslar sizde şiddet uyguluyor olabilir misiniz?..kadınlar erkekler çocuklar hayvanlar hergün nice şiddetin mahkumları..bir bağırış bir bakış da şiddettir unutmayın..birisinin üzerinde yarattığınız baskıda şiddettir..otoriteyle şiddet arasında ince bir çizgi vardır yani sığınmayın şiddeti otoriteyle kapatma yollarına..televizyon ekranlarına çıkıp ben yapmadım hiç deyip başka bir kadının acısından (doğru ya da değil) prim kazanmaya çalışan insancıklar şimdi senin yaptığın şiddet değil mi yani?hadi git işine...

**

mutlu..huzurlu..çok ama çok keyifli..artık yazda geldi..kışın miskinliğinide atarak üzerlerimizden pırıl pırıl günler dileğimle...