28 Eylül 2011 Çarşamba

güzell..

polyannacılık kayba uğradığımızda,elimizde kalanları fark etme ve sevinme becerisidir..kendini avutmak değil,bardağın dolu yanını fark etmektir.

üstün dökmen

MUTLULUK...




nefes nefese günlerle geçerken ömür.bazılarının hayatı tepetaklak olmuşken bazılarınınki yeni başlangıçlara gebe.hepsinde bir oluş varoluş hikayesi..dibe batmışken şahlanmış hayatlara tanık herbirimiz.hep bir aşamalar dizisi ömrümüz."bugün bitti ya yarınlar" sorusu kafamızda baloncuk oluşturup dolaşırken dört bir tarafta.iyiyle kötü içiçe geçmişken ısmarlanmış hayatların ucundan tutantutanayken bu günlerde,bendeniz bol adrenalinli sevincide katmışken heybeme bugün ısmarlama bir yazı yazdığımıda belirtmek isterim önce.

acılı acısız yaralı yarasız ve düşe kalka inişli çıkışlı hayatlarımızda hep bir parça mutluluktu istediğimiz.avuç içi kadar mutluluk için neler neler verirdik herbirimiz.sonuna doğru yaklaşmışken en azından belli bir zaman dilimi için sıraladığımız hayallerimizi bugün bir çentik daha attık hayallerimizin yanına.

farklı şehirlerden farklı kültürlerden farklı ailelerden gelirken sırt çantamızla başka bir şehre.içimizdeki heyecanın içinde suratları belirsiz ama varolacağından emin dostluklarla adım atarken bilmediğimiz bir şehrin kaldırımında doğru kalplerle kesişince içi dolu bir dostluk oldu adı.

bambaşka hikayelerin içinde yol alırken soluksuz okuyorduk her bir satırı ve sonunu iple çekiyorduk o masum hikayenin ki bugün birimiz daha hemde uzun bir bekleyişin ardından hikayenin mutlu sonunu yazdıda bizde sevinç çığlıklarıyla eşlik ettik temiz kalpli dostumuza..

herşeyin en güzelini hakeden o içindeki masum duyguyu kirletmeden bugüne kadar saklayan ve biran olsun samimiyetinden ödün vermeyen temiz kalpli insanların hakettiği bir yaşamı yaşamalarından başkasını dileyemezdi insan.bizde öyle yaptık.

bazı günler çok özeldir ve insan bir kez yaşar..tadı damağında kalır..öyle bir gündür ki o gün kendini masallardaki prenses gibi sanırsın ve ayakların yerden kesilir..sadece o an soluksuz kalırsında inanamazsın gerçekten o anı yaşadığına..yani şimdi senin inanamadığın gibi.elini ayağını koyacağın yeri şaşırdığın gibi..ağzın kulaklarında dolaştığın gibi.aklının durduğu kalbinin deli gibi çarptığı gibi..zaman durmuşta ilerlemiyormuş gibi..mutluluktan kekelediğin gibi..

bu zaman kıymetli zaman..sıkı sıkı tut ellerinde gölge düşürmesine izin verme hiçbirşeyin ve her ayrıntıyı o kadar çok kazımaya çalışki gönlüne mutluluğunun heyecanının stresinin yorgunluğunun sevginin coşkunun gözyaşlarının sebebi hiç çıkmasın güzel kalbinden..

ayağımı iyi sürüdüm heralde hadi bakalım takılın sizde peşime:))

25 Eylül 2011 Pazar

can dündar'dan...

"20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi,kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye basliyor.iyi sandıklarının hiyanetiyle tanısıyor, sirtinda dost isi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadina yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor. iyilere nakşolmus kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki, iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi. iyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. iyilik ve
kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.


Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine.Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele yürüyor. insan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasiz ve asil.

Ben, hem örs hem çekicim.

işte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi ögreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya

ki olgunluk diyorlar adina....."
(nereye kitabından)

kelimeler tükendiğinde..

kelimeler tükendiğinde cümlelerin bir anlamı olmuyor artık..hayat kelimelerin arasında gidip gelirken tükendiği anda söyleyecekte pek bir şey kalmıyor.tekrar dolar mı o kelimeler o kelimelerin tılsımı tekrar cümlelere dönüşür mü bilinmez..cümleler çıktıkça bir bir büyüler mi o da bilinmez.kısa molaların bir anlamı var mıdır.sanırım hayır ya dolu dizgin gitmelidir gittiği yere ya da bitmelidir bittiği yerde..dayatmak beklemeye almak sancılı dönemlerin ilacı mıdır ki de o aralar verilir.dönüşlerde o aranın soğukluğu kaplamaz mı yürekleri,kaplar..

herkes kendi satır arasında yaşarken birileri o satırların altını kalın kalın çizerken birileri çizmeye korkar..korkular en çokta yaşanacakları gölgede bırakırken böyle yaşayanlara yani kelimelerini tüketmiş yeni kelimelerle yeniden heyecan arayanlara benden selam olsun..

16 Eylül 2011 Cuma

küçük kız

talihsizliğin yıllardır dillere dolanan o sözle başlıyordu küçük kız..sessizlik oldu mu "birinin kızı oldu." söylemiyle kaderine paha biçilmişti.yorgun bir annenin yorgun bir kızıydın sende diğer yorgun anneler ve kızları gibi.babana erkek adamın erkek çocuğu olur diyemediler ama içlerinden kıs kıs gülüp erkek adamın erkek damadı olur demeyi de birşey sandılar.

cinsiyetinden ileri gelir ki yaftaladılar seni de pembeyle..odan pembe,kundağın pembe,patiklerin pembe..hayat,toz pembesinden nasibini almamıştı oysa..oyuncak bebeklerin olacak hepsi kız,sonra sanki çokta matah bişeymiş gibi tencerelerin tavaların ütülerin olacak.dikiş dikeceksin ufacık ellerinle oyuncak bebeklerine.o kadar heves edeceksin ki evcilik oynamaya hayat hep öyle sanacaksın.

kız çocuğu olmanın tüm şımarıklığını tüm koruma duygularını yaşayacaksında kalbin bir hiç uğruna kırıldığında bu kırgınlığın asla telafisi olmayacağını aklına getirmeyeceksin bile.bir söze bir gülüşe bir çiçeğe kanarken masumluğun karşındakilerin suratına tokat gibi çarparken ordan sana doğru sekecekte şaşıracaksın.bir kere kırıldı mı kalp bir daha olmaz sanıcaksın ama her defasında yeniden yeniden kırılacaksın.bu da yetmezmiş gibi güçlü duracaksın,az konuşacaksın,hanım hanımcık olacak,az güleceksin.geri teptindi mi senden tüm istilenilenleri tecrit edileceksin.

sevmediğin bir okulun yolunu tutacak bazen yolunu tutacak bir okul bile bulamayacaksın..erken yaşta evlendirilecek belki töre cinayetine kurban gidiceksin..belki kandırılacaksın kaçacaksın,belki sevdiğine vermedikleri için kaçacaksın..belki yanlış tercihlerin yüzünden yıllarca sana dayatılanı yaşayacaksın..gözlerini açtığın pembenin ne zaman siyaha dönüştüğünü anlayamayacaksın bile.hep dayatılanların uğrunda ömrün törpülenirken her defasında yıkılıp yıkılıp tekrar ayağa kalkacaksın her devasında biraz daha eksilerek.çünkü cinsiyetin pembe bu böyle ileri gele..

kadınlar..kadın doktorlar,kadın öğretmenler,kadın politikacılar,kadın yazarlar,kadın oyuncular,kadın şarkıcılar..mühendis fakültelerin hiçbirinde çokça kız görmezsin onlar ellerinin hamuruyla şantiyelerde dolaşamazlar.kadın doktor mu güvenilir mi ki onların cesareti olmaz çünkü.bir bayan için en ideal meslek öğretmenlik;eşiyle ilgilenebilir,çocuk yapabilir,3 ay tatil yapabilir.

en çokta hemcinslerinden darbeyi yiyen kadınlar..çekememezlik,fesatlık,arkadan vurmalar,kıskıs gülmeler..en çokta en yakınındaki kız arkadaşının sırtından vurmasına dayanamayacaksında olup biteni anladığında çoktan kalbin nasırlaşmış sana özgü olan tüm varoluş sebeplerini ıskalamış ve çoktan pembeden nefret etmiş olacaksın.

pembeden nefret ederken yerine asil renk siyahı koyacaksın belki.belki tutkunun rengi kırmızıyı..dinginliğin rengi maviyi..huzurun rengi sarıyı seçeceksin belki.hangi renk olursa olsun kendine göre bir tonu olacak,o ton bir tını gibi kalplere kazılacakta çokça insanın mührü olacaksın..birinin vazgeçilmezi,birinin hayat yoldaşı,birinin sırdaşı,birinin pamuk prensesi..hep birilerinin hayatında en kıymetli olarak kalırken küçük kız,kendi hayatının kıymetlilerini belirlemek için çıktığın uzun ve kavisli bu yolu aştıkça pembenin aslında ne kadar güçlü olduğunu keşfedeceksin..

14 Eylül 2011 Çarşamba

...



‎"İnsanlarla yüzyüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin". [P. Neruda]

çok beğendim..




Hüzün en çok gülümseyenlere yakışır... içindeki fırtınalı kışlara rağmen yüzünde baharı göstermeye çalışanların trajedisini bir tek kendileri bilir...hazandan geçmeyen hüzünden ne anlar...

13 Eylül 2011 Salı

11 Eylül 2011 Pazar

eylül



zaman su gibi akıp gidiyor.eylülü yarıladık bile.sonbahar mevsimini hep sevmişimdir.üzerine bir hırka al ve dolaş tüm sokakları..ne sıcaklar bunlatır insanı dolaşırken ne de soğuktan kat kat giyinmenin ağırlığı yorar.hafifsindir..dinginlik mevsimidir sonbahar..

yerleri parlayan,temizlik kokan evin..fırından gelen mis gibi kek kokuları..fesleğenlerin..camın kenarındaki köşene oturup elinde kahven ve bitmesini istemediğin kitabın..sessizlik..

okul alışverişleri;kıyafeti,çantası,kalemi,defteri..pazar günü erkenden yatağa girme işkencesi..tüm tatil keyfinin bitmesi..dışardan gelen okulun zili..her yerde çocuk şakıması..evin önünden geçen bir grup öğrenci..duraklar kalabalık otobüsler kalabalık..eğitimin içinde çokçada tanıdık.."yeni eğitim öğretim yılı hayırlı olsun.." ritüeli benim için her eylül ayı..

televizyonda başlayan yeni diziler,yeni soluklar,yeni programlar,tadı damakta kalan geçen senenin reyting birincisi dizileri..televizyonlar pek bir hareketli pek bir kalabalık..ordu sürüsü gibi başlayıp bir aya kalmadan teker teker yok olacak bir sürü dizi,program..senaryolar bildik tanıdık oyuncular çok tutan meşhur dizilerin çok sevilen oyuncuları..dizilere dağılmış aynı yüzler ve onların reyting savaşları..eylülün bu yarısı takip edilecek dizi taraması yapmayla tüm dizilere bakarak geçen bir zaman kesiti..

yazın bitmesine sitem..sonbaharın gelmesine merhaba..eylül ayı geçiş ayı..

ve

eylül ayı,uzaktaki sevdiklerini daha çok özleyeceğini farkettiğin çünkü yaza daha çok var diye iç geçirdiğin özlem ayı..

***

kitap,okumayı bilene bir tutkudur..

nadir de olsa okuduğum kitaplara değinsemde hazır sözü geçmişken eylül ayının,aklıma ilk gelen lise yıllarında okuduğum Mehmet Rauf'un Eylül romanı oldu.edebiyatımızda ilk psikolojik roman olarak geçer ünü.ruhsal çözümlemelerin gayet yerinde yapıldığı Suat,Süreyya ve Necip'in romanıdır.karıştırdığım notlarımın arasında vaktiyle karaladığım kitapla ilgili bir kaç satır bulunca yeniden okumuş gibi oldum.

meraklısına romandan bir pasaj:

"Eylül!.. Henüz renk ve güzel kokular bitmemiş, fakat baharın bol renkleri, hissedilmez şekilde kaybolmuştu. Bu kayboluşta geri gelmek ister gibi bir eda vardı ama, bu boş, acı, hırçın bir edaydı ve buna karşın baharın rengi soluverdi. Artık uyanmış, doğanın ruhunu görüyordu; yaprakların nasıl sararmış, birçoğunun düşüp çamurlarda çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi, hava ne kadar güzel olsa, ne kadar geçici, bu renk ve güzel kokuların ne kadar vefasız, ne kadar ele avuca sığmaz, eldeyken değeri bilinmemiş, öylece harcanmış bir hazine olduğunu acı acı görüyordu. İşte artık ne bir çiçek kalmıştı, ne de güzel bir koku… Artık dayanma gücü de kalmamıştı, hepsi çürümüştü… Önceleri yağmur yağsa umursamazlardı, yağmurdan sonra yeni bir hayat, yeni bir tazelik gelirdi; şimdiyse… İşte yağmur, işte kış, her şeyi çürütüyordu. Her şeyi…"

6 Eylül 2011 Salı

teşekkür ederim!

sürekli takip ettiğim köşe yazarları vardır benimde herkes gibi..çoğuda kadın,kadın dayanışması diyelim.okurum bir kaç gün sonra yenilerini yazdıklarında okurum bi de üstüne eskilerinide okurum..onların kelimelerle dansı hoşuma gider..kullandıkları kelimelere odaklanır ve o kelimenin bende bıraktığı ize takılırda yeni bir şey keşfetmişim gibi belki de her seferinde aynı şeyi keşfetmenin bir kere bir kere daha keşfetmenin mutluluğunu yaşarım..bi çok bilgi bir çok duygu bir çok düşünce öğrenirim..

başucu kitaplarım vardır benim altını çizdiklerim defalarca aynı satırı okuyup ezberlediklerim..köşe yazarlarıda vardır böyle..ve bazı köşe yazılarıda..

kelimeler o kelimelerin buluştuğu diğer kelimelerle oluşan cümleler ve sonundaki noktalama işaretleri..nedendir bilmem severim noktalama işaretlerini ve en çok üç noktayı (...) bitmesini istemediğim için bence içimdeki bu duygu..yaparken keyif aldığım eylemlerim hiç bitmesin ve hep böyle içimdeki çocuk duyguyla devam etsin yeni öğreniyormuşum gibi bildiğim onca şeyi simgelemek içindir belki..

ve belki söyleyecek daha çok sözüm olduğunu düşündüğüm içindir..

en basit en masum kelime bile noktalama işaretleriyle buluşunca nasılda keskinleşir..

kitap,kalem,kağıt..

çantamdan,evimden,hayatımdan çıkaramayacağım üç şeydir..kitapların arasında geçirilen vakit kadar güzeli var mıdır,yoktur!

o cümlelere kendini bırakmak kadar keyiflisi,o cümleleri bir yerlere karalamak kadar eğlencelisi var mıdır,yoktur!

tüm bunların insanda bıraktığı alışkanlık kadar mükemmeli var mdır,o da yoktur!

benim için çok eskilere dayanan bir serüven bu.bunun için daha okuma yazma bilmediğim zamanlarda yatmadan önce başıma gelipte bana her akşam kitap okuyan babama ve anneme teşekkür etmem gerekir ki bana böyle bir miras bıraktıkları için!çok teşekkür ederim..

herbirimizin hayatında vazgeçemeyecekleri vardır.benim ki kitaplar kalemler ve kağıtlar..(tabi ki bu sadece bazıları) ya sizin ki?

"beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş"

semboller ararım akıp giderken zaman..ve bazı şeylerin eğer görürsek bir işaret olduğunu düşünürüm.hiç zorlamadan dönüp baktığımda dünüme hep aynı tarih gelir gözümün önüne..

birbir ortak noktalar..ortak sevinçler,ortak kederler..aynı anda aynı düşünceler..eylemlerim nedeni tanıdık..ağızdan çıkan söz,içten geçen duygu bilindik..hergün yeniden yeniden tanıyormuş gibi hayranlık..arkadaşlık,sırdaşlık..kahvenin aroması eşiliğinde sıcak sohbet mutluluk..birlikte geçirilen her yeni gün diğerlerinden farklı ve özel bir gün..mideye kramp girme garantili kahkahalar eğlencelik..duyguların hası bizlik..

her ayın 6'sı kıymetimdir,özelimdir,benim (bizim) dir..