28 Nisan 2011 Perşembe

sana ne?

Nasrettin Hoca çarşıda dolaşırken tanımadığı bir adam gelmiş yanına.
-Hocam biraz önce bir adam bir tepsi baklavayla geçti buradan,demiş.
Hoca "Bundan bana ne" diyerek azarlamış adamı.
Adam azarlamasına aldırmayıp konuşmaya devam etmiş.
-Ama Hocam baklava tepsisini sizin eve götürdü o adam..
Hoca bu defa da "Bundan sana ne" diyerek azarlamış adamı.

Hayatımız hep başkalarının hayatlarına burnumuzu sokmakla geçmiyor mu?Hep başkalarının hayatlarıyla kendi hayatımızı kıyaslayıp üzülmüyor muyuz?Başkalarının ne dedikleri önemli olmuyor mu hayatımızı yaşarken?Hem kendi hayatlarımıza karışılmasına müsade edip hem başkalarının hayatlarına müdahale etmiyormuyuz çok bilirmişiz gibi..Ne gerek var başkalarının hayatını da kendi hayatımızıda zindan etmeye..İpotek bir hayat yaşamaya ne gerek var..

21 Nisan 2011 Perşembe

ZAMAN

iki günde iki kitap bitirdim bitmesini hiç istemedim okurken.ayşe kulin'in iki kitabı 1983 yılına kadar kendi hayatının kapılarını araladığı,içinde bulunduğu türkiyeden ayrıntılar aktardığı bir solukta okuyacağınız iki kitap..ne zamandır okumak için ayırdığım kitaplarımı kenara ayırdım son aldığım bu iki ayşe kulin kitabına öncelik verdim iyi ki de vermişim.

önceki yıllarda okuduğum kitaplarımın bazılarını tekrar okumaya merak sardım bu aralar.büyüdükçe yaşamla haşırneşir arttıkça bakış açılarıda değişiyor tabi.şimdiki yaşlarımda nasıl yorumlayacağımı merak ettiğim kitaplarım var okumak için can attığım.bunlardan ilki lise yıllarında okuduğum ve her okuyanın en iyileri arasında kütüphanesinde yer alan "nietzsche ağladığında"

bir elimde sıcak bir kahve (ki vazgeçemem kahve keyfimden)diğer elimde de kitabımla (evin içinde dolaşırken bile bırakmadığım) geçirdiğim saatler,blogumda yazılar yazmak,evimi kokusuyla dolduran mis gibi kurabiyeler kekler börekler pişirmek..evimde ailemle hoş sohbetler ederek hoş vakit geçirmek..işte hayat bu :)

herkese nasip olamıcak bir ailenin çocuğu olarak çok sevdiğim bir mevsimde dünyaya gelmenin şansına sahibim.ara ara geçmişe yolculuğunuzda farkedersinizki aslında çoğu yaşanmışlığı görmezden gelerek kendimizi yağmur bulutlarına emanet ederiz.sizede tavsiye ederim zaman zaman geçmişe güzel günlerinize yolculuk etmenizi..

benim yolculuğum resimlere bakarak başladı bu sefer ve bir sürü hatıra beliriverdi biranda gözümün önünde.anlatırken çenem düştü,gülmekten yanaklarım acıdı.zamanına göre çokta güzel bir okulda çokta modern öğretmenlerle okuduğum öğrencilik hayatım boyunca yazları deniz tatilleriyle geçirdiğim arkadaşlarımla sabahlara kadar oturup lafladığım çok keyifli senelerin altına imza atmışım.yurdumun güzel köşelerinde yaşamış tatil yapmışım.bir dediğim iki edilmemiş gözümün ta içine bakılmış çocukluğumdan bu yaşıma kadar..hayat akıp giderken yeni yeni insanlar tanıdıkça onlarla paylaştıkça hayatı onların da gözümün içine baktığını farkettim.sevilmek güzel şey!hala yeni yerler keşfetmek gibi bir şansım hayallerimi gerçekleştirebilecek bir hayatı yaşamak gibi bir lüksüm var..sevdiğim insanların sıcaklığıyla sevgiyle geçen bir yaşamım var.

çoğu zaman eksileri ve artıları sıralarken gözümüz eksilere kayıyorda artıları görmüyoruz ya o an hayatımızın en yanlışını yapıyoruz,yapmayın :) hayatı kendinize zindan etmeyin.kapılarınızı kapatmayı bilin asabınızı bozanlara ve önemli kararlar vermeden önce bir gece bekleyin ve asla kendinize acımayın kendinizi keşfedin!!

ayşe kulin dürbünümde kırk sene hayat (1941-1964)
dürbünümde kırk sene hüzün (1964-1983)

15 Nisan 2011 Cuma

"gördüğüm en güzel rüya sensin"

günbatımı..





rüya..

Içim nasil rahat
Gözlerinden midir
Askinin izlerinden midir
Seni bana anlatan gecelerin sözlerinden midir
Dizlerinden midir uyudugum
Dertlerimden midir unuttugum
Hiç konusulmadan anlatilan rüyalari kim bilir
Gördügüm en güzel rüya sensin

13 Nisan 2011 Çarşamba

sallanır durur içimde dünya

hiç tahmin etmediğin bir anda çıkıverir karşına "aşk"..o sabahta diğer sabahlar gibidir diğerlerinden farksız..yataktan kalkıp o gün yapılacakları düşünürken mahmur mahmur dolaşırken ortalıkta habersizsindir başına geleceklerden.sen farkına varmadan ve sen planlamadan hayatın yön değiştirecektir bugün.kah kahvaltını yaparaken karşına çıkacaktır kah yolda yürürken kah bir arkadaş topluluğunda kah alışveriş yaparken kah okulda ama çıkacaktır işte karşına o delidivane kalbini kalbine mühürlediğin..

"İşte o an bir fırtına kopar
Sanki o an yer yerinden oynar
Hoyrat bir rüzgar eserken
Sallanan gemi misali
Sallanır durur içimde dünya"

artık otobüsün camına başına dayadığında tüm caddelerde onu arar gözlerin..ışıklarda kırmızı ışık yanıp yeşil ışığın yanmasını beklerken o kalabalığın içinde gözün onu arar..yollarda onla karşılaşmayı umud edersin..okul kantininde onu görmeyi.."keşke" diye elin her daim telefondadır ve yüzünde anlamlı anlamsız bir tebessümle dolanırsın ortalıkta..o saf küçük yüreğin çoktan onun yüreğinin yanında hapsolmuşturda aklın da oraya doğru sürüklenirken sen engelleyemezsin akan zamanı..rüyadasındır..

"Yanıma koşa koşa gelsen
Geceyi yedi güne bölsen
Elini tuta tuta ölsem
Bizi kaybetmem "

kavşakta karşılaştığın an sende hayatının kavşağındasındır.bir çok yol vardır önünde ve sen bir mıknatıs çeker gibi savrulup gidersin rüzgarla o tarafa..

"Yine aylardan kasım
Sanki sende kaldı bir yarım
Her nefesim her anım
Sanadır canım"

yüreğinin yanına düşünce aklında,artık zamanda zaman olmaktan çıkıverir..günler günleri aylar ayları takip eder de kaç senenin adı konar anılara..nice farklı şehirlerin caddeleri şahitlik eder el ele dolaşmalarına,birçok film karesi gelir geçer gözlerinin önünden..patlamış mısır ve kola eşiliğinde geçen tüm sinema filmleri de artık uzun bir liste halinde sayfaları doldurur ama ilki hep ilk olarak kalır..o ana kadar yazılmış tüm şarkılar senin için çalar ve sen dünyanın en lezzetli tadlarını tadarsın..yeni isimler yeni sesler keşfedersin..senin dünyan dünya olmaktan çıkar başka bir dünyanın kapılarını açarsın ve o dünya şuanki dünyadan çok başkadır bambaşkadır..

"Allahım bitmesin bitmesin bu rüya
Sonunda evlilik olsun ne olur uyandırma
Allahım bitmesin bitmesin bu rüya
Sonunda evlilik olsun "

aynı sabaha beraber uyandığın ve eşsiz bir güzellikle sabahların geceleri kovaladığı güzel kokan sıcacık yemeklerle evinde ağırladığın dostlarla geçen bir sürece girersin ki kocaman bir aile olmanın farkını yaşarsın..sıcacık yumuşacık kekler pişirdiğin eşsiz zamanların sahibi olursun..iki farklı insan iki farklı zevklerle öyle bir renk cümbüşü yaratırsın ki evinde yeni yeni şeyler keşfetmenin ve her sabah aynı duyguyla uyanmanın hazzını tadarsın.

çerçevelere koymak istersin birlikte ölümsüzleştirdiğin her kareyi.her anın değerini o an vermek istersin o kadar kadir kıymet verirsin geçirilen zamana.hep yeni yeni keşifler yapmak ve bunları küçük bir çocuğun coşkusuyla anlatmak istersin.saatin kaçı olursa olsun o istediğinde birşeyi senden emir telakki edersin.geceler gündüzler birbirini kovalarken en nefret ettiğin ütü onun kıyafetleri olunca en sevilen iş haline gelir..sevdikleri ve sevmedikleri diye beynine kazılır pos it ler..hep daha çok mutlu olsun diye gözünün içine bakarsın.onunla olduğun saatler hiç bitmesin onsuz olduğun saatler çabuk bitsin istersin.onun çaldığı kapı zili başkadır ve sen gelenin o olduğunu ayak seslerinden tanırsın.zor anlar bir güvercinin kanatlarında hayatında uçuşurken sen onun yanında zoru zor olarak bile görmezsin..bir gece ansızın uyandığında yanındakinin o olduğu için allahına şükredersin!

ama heyhat!..

bu tad her damakta aynı değil malesef.bazen bazı yürekler erkenden yorulurlar bu eşsiz harmoni karşısında..bazen bazı yürekler çabuk tüketirler birşeyleri..bazen bazı yürekler fazlaca takılıp kalırlar sembollere de hırpalarla yüreklerini bir çırpıda..

"Mademki benli hayat sana kafes kadar dar
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar
Hadi git benden sana dilediğince izin
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin
Git iş işten geçmeden git
çok geç olmadan vakit
Günahıma girmeden
Katilim olmadan git
Günahıma girmeden
Katilim olmadan git"

kadın ve erkek..yaratıldığından beri nice sevdalara nice buluşmalara ve nice ayrılık sahnelerine tanıklık etmiştir yeryüzünde..birçok şarkı sözü yazılmış birçok film çekilmiş bir çok kitap yazılmıştır üzerine..

her masal güzel bitmiyor malesef..her masalın kahramanları farklı..her hayat kendi içinde bir hayat yaşıyor..nice dört duvar arasında nice sesler çıkıyor..zaman kimilerinin masalında haini oynuyor kimilerinin masalında eşsizliği..

sıkılanlar..çabuk bıkanlar..katlanamayanlar..fedakarlık tek taraflıdır diyenler..birşey olmazcılar..aynı yere farklı camlardan bakanlar..paranın kölesi olanlar..özgürlğüne düşkün olanlar..eş olmayı beceremeyenler..saygıyı unutanlar..geçmişi unutanlar yeni günden yeni şeyleri sadece kendilerine isteyenler..bencillik yapanlar..birbirlerini çabuk tüketenler..

yaşamayan doğru mudur yanlış mıdır diye ahkam kesemez..bilmeyen bilirmiş gibi yapamaz..müdehale edemez..anlayamaz..herkes kendi hayatını kendi satır arasında yaşar bize de pek laf düşmez..

12 Nisan 2011 Salı

salı günü güncesi:)


öyle bir geçer zaman ki gecesi bugün..herkes kanal d ye kilitlenmiştir zannımca.dizi seyretmeyen ben tabiki seyretmiyorum ama olayada ucundan vakıfım tabi annem sayesinde:) ve birazda günlerce yayınlanan tanıtımları sayesinde..evet hep birlikte söylüyoruz artık yabancı gelmez size de :) " tanıtımlarda seyredince o bölümünde ne olacağını anlıyorum." dediğim için seyredemiyorum dizileri en azından eşimle seyretmediğim dizileri..

bugün salı günü..biraz ev temizliği biraz pasta börek seramonisi ve akşam yemeği menüsüyle geçen bir gün.hava parçalı bulutlu dışarda..televizyondan gelerek evde yankılanan esra erol seslerimi dersiniz masterchef seslerimi dersiniz yoksa yaprak dökümü sesleri mi dersiniz şu saatte öyle bir geçer zaman ki sesine kadar yankılanan sesler..

bugün bir değişiklik olsun ve bir tarif vereyim istedim..evde hepimizinde sevdiği ve benimde büyük bir keyifle yaptığım elmalı turta ki bende güzel yaparım hani :)

malzemeler:
1 paket margarin
1 yumurta
4 kaşık şeker
1 kabartma tozu
alabildiği kadar un

içi için:
3 elma
tarçın
4 kaşık şeker

yapılışı:
elmalar rendelenir ve şekerle buluşarak tavada suyunu çekene kadar pişirilir.ben ocaktan almaya yakın tarçınınıda ilave ediyorum ki aroması daha kalıcı olsun.bilmiyorum doğru mu yapıyorum ama elim de böyle alıştı bir kere değiştirmeye de hiç niyetim yok:)
diğer tarafta hamur için malzemeleri koyuyoruz bir kaba ve güzelce yoğuruyoruz.yoğurduğumuz tart hamurundan biraz ayırıyoruz çünkü daha sonra bu ayırdığımız hamurla tartımızın üzerine kafes yapıcaz.
hamuru yuvarlak bir borcama yayıyoruz.ben cam borcam kullanıyorum altınında piştiğini daha rahat görebilmek için ve tabiki cam sağlıktır :) hamuru eşit bir şekilde yaydıktan sonra (bunu tabi merdaneyle de açabilirsiniz yuvarlak bir şekilde tercih sizin) üzerine elmalı harcımızıda eşit bir şekilde yayıyoruz.sonra daha önceden ayırdığımız hamurla uzun şeritler halinde elimizle şekil vererek tartımızın üzerine eşit aralıklarla sıralıyoruz.bir sırayı yaptıktan sonra diğer sırayıda aynı şekilde üstüne yerleştiriyoruz.bu şeritleri ayırdığımız hamuru açarak eşit şeritler şeklinde keserekte yapabiliriz.tam bir kafes şekli olacak hamurlarla bu kısımda yaptığımız.daha sonra 200 derecede üzeri kızarana kadar pişiriyoruz.soğuduktan sonra üzerine pudra şekeri serpiyoruz.

ve ardından da öyle bir geçer zaman ki yi izlerken tartımızın yanında sıcacık güzel demlenmiş,ince belli bardakta,rengi tavşan kanı olan çayımızla afiyetle yiyiyoruz.

10 Nisan 2011 Pazar

pazar günlerini hiç sevemedim..

pazar günleri çocukluğumun bir klasiğidir.ertesi gün okul vardır ve okula hazırlık yapılmalıdır.son dakkaya sıkıştırılan ödevler,çanta hazırlığı,formaların ütülenmesi ve banyodan ibarettir.bide balık vardır mutlaka akşam menüsünde:)cumartesinin şenliğinden sonra pazar akşamları ertesi güne erken kalkmak için erken yatılması gereken bir gündür ki pazar sabahı geç kalkıldığından yatakta döner durursun.

büyüdük..

böyle teferruatlar yok artık ama televizyona da bakıldığında anlaşılacağı gibi pek iç açıcı yayınlar da yok..ya spor programları sıra sıra dizilmişler ekranda ya da reyting kurbanı olsada olur olmasada olur diyeceğiniz diziler var kanallarda ya da evimizin eğlencesi "çok güzel hareketler bunlar" vardır ki biz seçimimizi bu sonuncudan yapmakla birlikte hala özetini izliyoruz.

ben bu arayı eşim ve benim son favori şarkılarımızı filmlerimizi dizilerimizi paylaşarak geçirmeyi tercih etmiş bulunmaktayım.

önce müzik..şarkı dinlemek bizim için başkadır.çünkü her daim fonda bir müzik çalar evimizde.ama özellikle arabaya biner binmez bizim için müzik fonda durmaktan çıkar biz fonda kalakalırız..hele ki keyifle dinlediğimiz şarkılar varki ben onlardan bıkana kadar tekrar tekrar dinleyen bir kişi olarak (iyi bir tüketici olduğum söylenebilir) sürekli repeat yaptığım için yol boyu aynı şarkılar dinlenir durur.bizimki dinlemekten öteye geçer;eller havaya durumu,karga sesimle eşlik etme durumu,şappi şappi durumu ve eşimin arabayla pati çekmesi gibi uzayan bir liste..

gelgelelim bu sene bi kaç ay içinde öne çıkan iki şarkı..birincisi sılanın kafa nereye biz oraya ikinciside tekirdağın üzümü..arada evet var tabi dinlediklerimiz ama bu ikisi tam anlamıyla eğlendiklerimiz..sılanın bütün albümündeki şarkıları nerdeyse seviyorum diyebilirim.şöyleki kim bana hangi albümü önerirsin deseler söylediğim tek albüm sılaydı artık benimle bütünleşmişti çok komik bir hal almıştı arkadaşlarımla aramda itiraf etmeliyim.tekirdağın üzümünüde yeni keşfettik tesadüfen keşfettik ama sonradan farkettim ki popüler olmuş çoktan.dinlediğimde hep nedense bu senenin kınalarında ve düğünlerinde çalınacağını düşünüyorum."geçen yaz olsaymış ya bu şarkı" demektende kendimi alamıyorum.

hiç dizi izlemeyen ben.hatta "tanıtımlarını seyrettiğimde anlıyorum zaten o bölümde ne olacağını" diye söylerken eşimle bir dizi furyasına girdik ki bu bizim gibi filmkolik bir çift için ilginç bir durum.bide baktım hergün dizi seyrediyoruz.gerçi bu ara bıraktık çoğu diziyi ama özellikle bahsetmek istediğim iki dizi var.bunların ikiside trt de birincisi halil ibrahim sofrası.salı akşamları tadından yenmez bir mahalle dizisi,aile dizisi.çok eğlenceli çok naif çok sıcak bir dizi..eskiden kuzenlerimi izlerdim yedi numarayı izlerdim,tekrarlarını tekrar tekrar izlerim bugün ki halil ibrahim sofrasıda böyle bir tad bırakıyor.ikincisi de leyla ile mecnun.klasik dizi formatlarından kanlardan entrikalardan yalanlardan dolanlardan klişelerden kurtulmak istiyorsanız hafif kafa bulan hafif abuk ama o abukluğun kimseye "ıgh" dedittirmediği güldüren bir dizi.

her gece en az iki film izleyen bizim için hangi filmden başlayacağımı bilemiyorum çünkü liste çok kabarık türk filmleri,yabancılar,oscar alanlar ve almadığı için sinir olduklarım diye.ama özellikle inception'ı (başlangıç) izleyin ve the king's speech (zoraki kral).bide bence black swan (siyah kuğu).üç farklı kategoride üç farklı film ve tabiki oscar zoraki krala gitti bizim tercihimiz inception'dı itiraf etmeliyim.

aşk tesadüfleri sever,ya sonra gibi türk filmleride vizyonda yerlerini aldılar ama bende bu filmlerin bıraktığı en güzel tad şarkılarıydı.aşk tesadüfleri sever de "yine yazı bekleriz",ya sonra da ise;

"Bugünün bir de yarını var
Mutluyduk belki bugüne kadar
Ya sonra

Ne yaparım senden sonra
Acımadan geçer yıllar
Zamanla yalnızlık başlar
Yola çıkar pişmanlıklar

Kal sevgini de al
Gidiyorum ben sen hoşçakal
Bugünlerin yarınları var
Gidiyorum ben sen hoşçakal"

hoşçakalın..

9 Nisan 2011 Cumartesi

terbiye!!

çok severim bu kelimeyi..nicedir kullanmadığım ve duymadığım birçok içi dolu kelimeyi yeniden keşfediyor gibiyim..artık 30 lu yaşlara merdiven dayadığımdan mıdır,yoksa bir çok şeyi bir çırpıda soluk soluğa yaşadığımdan mıdır,küçük yaşta küçük omuzlarımın büyük sorumlulukları taşımasından mıdır bilmem..

27 yıla sığan onca an onca söz onca cümle onca fotoğraf karesi biriktirmiş biri olarak yaşadığım her olayda daha küçücükken bile büyük okyanuslar barındıran ben yüreciğimde hep bardağa dolu tarafından bakabildim.şaşırtıcıydı ama bu bana yaradanımın bir lütfuydu!o yüzden biriktirdiklerimle bugün bu yaşımda çoğu yaşanmışlıkları dışarı çıkararak titiz bir ev hanımı edasıyla tozlarını alıyorum şuanda.bunu yaparkende çoğu kelimenin bende bıraktığı etkisi üzerinde duvara toslamış gibi kalakalıyorum.ve bu durum hoşuma gidiyor içten içe haylaz bir çocuk gibi güldürüyor beni..

"terbiye" de böyle bir kelime benim için.bazı kelimeler o kadar çok şey anlatırki kendi başına bile.bir çocuğa karıncayı bile incitmemesi gerektiği altı yaşındayken kazandırırsa düşünün artık siz o çocuğun nasıl bir çocuk olacağını.ben söyleyeyim gönül kırmaktan ödü kopar!benim en büyük hakaretim bile terbiyesizdir mesela o kadar koyar adama çünkü benim lügatımda bu kelime.

lakin öyle değil bu zamanda..kime göre neye göre terbiyeli ya da terbiyesizsiniz ki?bu soruyu cevaplamaya başladığınız an terbiye kelimesinden çoktan uzaklaşmışsınızdır bile."beni o hale onun tavrı getirdi." "o yapmasaydı ben birşey yapmıcaktım." "herşeyi o başlattı." "öyleler bu dilden anlar." gibi bir çok cümleyi telafuz etmez misiniz çoğu zaman?

susarım ben..çok nadirdir çıkışlarım..heleki kargaşanın olduğu anda susarım çünkü bilirim o an içinden ne gelirse çıkarıverir insan..kontrolünü kaybeder..sonradan ben ne yaptım dememek için belki..belki bilmediğim için kavga etmeyi veya tartışmayı..belki büyük nedir bildiğim için küçükse daha küçük o diyebildiğim için..sakin zamanlar beklerim ben çoğunda..terbiye naifliktir çünkü benim için..devir terbiyeyi saflık olarak algılatsa da bilimum insana,o bu şu ne olursa olsun teşekkür ederim "terbiye"yi verenlere;babama önce..canım babama.

8 Nisan 2011 Cuma

son favorimiz:)

mart ayı yolculuğumuzda bize eşlik eden bizi eğlendiren kıpır kıpır bir şarkı..çok sevdik biz..çok eğlendik dinlerken..sizde seversiniz umarım en azından dinlerken eğlenirsiniz bizim kadar dileklerimle..

bekir ünlüataer ve fatih ahıskalı'nın eşref vakti albümünden;

tekirdağ'ın üzümü salkım salkım
güzelinden bir kız sevdim aldandım
tekirdağ'ın üzümü salkım salkım
bir kız sevdim güzelinden aldandım

o yar selvi boylu da ben kısa kaldım
vay benim halime
bana yar olur sandım

tekirdağ'ın üzümünü beş liraya aldım
kavun beyaz peynir ile sallandım
tekirdağ'ın üzümünü beş liraya aldım
ut kemane cümbüş ile sallandım

o yar kalem kaşlı da ben köse kaldım
vay benim halime
bana yar olur sandım

o yar sırma saçlı da ben kel kaldım
vay benim halime
bana yar olur sandım

7 Nisan 2011 Perşembe

"mış" gibi..

İnsanların yüzündeki sahte gülümsemeleri anlamıyorum karşılarındakilerini kandırabildiklerini mi zannediyorlar yoksa?İnsanların dudaklarından dökülen gözünün içine bakabaka söyledikleri yalanlarıda anlamıyorum hakkaten inanıyoruz mu sanıyorlar?

Hadi kişiselleştireyim de kendi üzerimden konuşayım bari de okuyan sen meraklı takipçide bu neden bahsediyor şimdi demeyesin:)

Evet anlam veremiyorum insanların birbirleriyle olan çekişmelerine,söylenen yalanlara, gördüğüm o sahte yüzlere,dinlediğim abartılı laflara,kavgaya,kıyıma,kıskançlığa..inanın anlam veremiyorum..Şundandır bundandır diye tekerleme söylercesine "ya bundadır ya şunda helvacının kızında" dediğim günler gün gibi hatırımda.İnanmadığım halde yapılan söylenen onca şeyin içinde bulunmak bile midemi bulandırırken doğruları söylediğimde çıkacak olan büyük facialardan kaçmak için katlanmak zorunda kaldıklarımı anlatmıcam bile.Halbuki ben gayette sakin hoşbulmadıklarımı anlatanan bir insanım ama anlayana tabi.Malesef artık insanları alttan almak zorunda olduklarım ve samimi olduklarım olarak kategorilemek zorundayım ki sevindirici olan alttan almak zorunda olduklarım çok çok az bir insancık grubu diyelim,hatta grup oluşturamıcak kadar az.

İnsanların anlaşamadıkları ama anlaşmak zorunda olduğu kişi veya kişilerle birarada olması kadar zor birşey yok..Söylediklerinin yalan olduğunu bile bile şaşırmış gibi yapmak ve gerçekmiş gibi dinlemek kadar zoru yok.Heran şimdi bakalım ne yumurtlayacak diye beklemek gibisi yok."ya biliyorum o olay öyle değil böyle..ben herşeyi biliyorum zaten senin anlattıkların gibi değil neden yalan söylüyorsun ki " diyememek,başkalarının başını ağrıtmamak için aptal ayağına yatmak kadar mide bulandırıcısı yok ama ben öyle yapmak zorunda olduğum zamanların olduğunu itiraf ediyorum.Sevindirici ki Allah'tan o insancıklarla geçen o zamanlar çok nadir ama o nadirlik bile mide bulandırmaya yetiyor işte zaman zaman.

Asıl komiği şu ki karşımdaki kişi inanıyor musun beni kandırdığına?İnanıyor musun yalanlarına kandığıma?İnanıyor musun sahiden bilmiyormuşum gibi seni şaşkın şaşkın dinlerken ki halime?Yüzüne/yüzlerine söyleyemiyorum belki ama yazabilirim diye düşündüm bugün bu saatte buraya "inanmıyorum dediklerine veya dediklerinize..gerçekleri biliyorum,çoğu bilmiyorum dediğim şeyleri biliyorum aslında ama çokta utanmayasın diye bilmiyorum diyorum çoğunda ve genelinde sorun çıkmasın diye susuyorum işte"

Yani yalana dolana sahteliğe gerek yok sevmiyorsan sevmiyorsun beni..Anlaşamıyorsan anlaşamıyorsun benimle..Sevme anlaşma ama yalanda söyleme evet yaptım de çünkü de ne bileyim gıcığım sana de ama oyun oynama be..Bak ben diyorum evet inanmıyorum söylenenlere ve hiçbir bahane öyle yapmana öyle söylemene sebepte değil ama ben numara yapıyorum işte bilmiyorum diye çünkü formalite icabı katlanmamız gerekenler var işte onlarıda sevmek zorunda değil/değilmişim.Ben bunları yiyicek biri değilim de bana sus dedikleri için susuyorum işte.Eskiden olan ben kim olursa olsun aptal saptal karşımdakine gayette polyanna gibi yaklaşıp şirinşibidik dolaşırdım ama enayiymişim o zamanlar dönem iyi niyet dönemi değilmiş kendimi aldatmaya gerek yokmuş herkes kendi menfatine göre hareket edermiş.herkesi kendin gibi zannetme dönemi çoktan bitmiş.İşte devirde böyle benim şimdi buraya yazdığım gibi bi kulağından girip bi kulağından çıkma ve hayatına devam etme devriymiş.

Sözün kısası inanmıyorum sadece "mış" gibi yapıyorum farkındasın dimi?

4 Nisan 2011 Pazartesi

4 NİSAN...


Bugün güzel bir gün..bugün şahane bir gün..bugün bambaşka bir gün..
benim için özel bir gün çünkü bugün hayatıma anlam kazandırıldığı gün..bugün benim için en anlamlı gün..bugün mutlu bir gün:)