30 Kasım 2011 Çarşamba

nefes

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."

boşuna dememiş Kanuni Sultan Süleyman bu sözü vakti zamanında..aslında rutine bağladığımızda da hep demezmiyiz herşeyin başı sağlık diye.gün içinde o kadar çok telafuz ettiğimiz bu cümlenin içini ne kadar dolduruyoruz bilmiyorum.ama lafta kalmamalı öylece bir kenarda.sanırım bizim için çoğunda kenara sıkıştırılmış gibi durmuyor mu?aile fertleri için eşdost için sağlıkla ilgili bir konu olduğunda koşturup dururken bir nevi profesörleşirken kendimize gelince ne kadar da umursamasız.

yazdığım yazılarda hep bardağa dolu tarafından bakmak kendini sevmek kendini geliştirmekle ilgili nice kelimeyi birleştirip cümleler oluşturmuşluğum var ki sadece bu konuda havada kalmış düşüncelerim onu farkettim.onu da yaşadım ve gördüm.ve yine bardağın dolu tarafından bakmak konusunda hemfikir olarak devam etmekteyim işte yoluma.

herşeyin bir miladı vardır hadi sizin için de birşeylerin miladı olsun.bazılarınız bugün yeniden kendinizi keşfetmeye başlayın,bazılarınız uzun zamandır görüşmediklerinizi arayın,bazılarınız yemek yapmaya başlayın..erteledeğiniz her ne ise bir çırpıda yapmaya karar verin.bazı şeyleri yapmak için çok beklememeli bir an gelmeli ve yapıvermeli.o an şu an olsun sizin içinde.avazınız çıktığı kadar bağırın,en bed sesinizle şarkı söyleyin,durmadan aburcubur yiyin ama nasıl mutluysanız onu yapın;kızmaksa kızmak,sövmekse sövmek,kahkahaysa kahkaha..bu anın tadını çıkarın uzatın bacaklarınızı hangi hülyalardayken mutluysanız o deryalarda yüzün,tüm karabulutları dağıtın ve bırakın bazı şeyleri öylece kalsın yerli yerinde siz bugünün tadını çıkarın.

bu sefer havada kalmayacak o herşeyin önemlisi sağlık konusu çünkü gerçekten öyleymiş.sağlık olmadan ne mükellef bir kahvaltı yapabilirsiniz ne de doyasıya kahkaha atabilirsiniz..o bir nefes o kadar kıymetliymiş ki;kıymetli dediğin halde işte onuda yaşamadan bilemiyormuşsun.

planları programları erteleyin akışına bırakın herşeyi..ne kadar düşünürseniz düşünün ne kadar yazıp çizerseniz çizin herşey olacağına varmıyor mu..zaten Rabbimiz hepimiz için hayırlısı neyse onu istemiyor mu.o yüzden de her olaya bir hayır vardır diye bakıp şükretmeyi ve bize bahşettiği bu mucizlerin kıymetini bilmemiz gerekmiyor mu..evet bunların hepsini biliyoruz ve defalarca söylüyoruz ama bu sefer icraat vakti..

sağlıcakla kalın..

24 Kasım 2011 Perşembe

kim olduğumuzu bile bilmiyorduk daha..

Yazdı.
Çocuktuk.
Kızarmış hamur yemek kilo yapmazdı.
Konuşulanları dinlemek çocukça bir haktı.
İkili ilişkiler bilinmez bir ormandı.
Zaman geçmezdi.
Öğle uykularına geçerken zülfikâra bakarak kurulmuş hayallerin bir gün kurutulmuş heveslere dönüşeceğinden habersizdik.
Ezana kadar sokakta kalabilmek bir özgürlüktü.
Bu yüzden bir eve başımızı sokma derdine yabancıydık...
Dedim ya...
Yazdı ve çocuktuk.
Bir “resim” oturtmak için, bir imaj, bir onaylanma için oynamıyorduk daha etrafımıza.
Kim olduğumuzu bile bilmiyorduk ki daha...

22 Kasım 2011 Salı

fast-food yaşamlar




bir karikatür ilişti gözüme geçenlerde buruk bir gülüş belirdi yüzümde.o kadar mı teknoloji hayatımıza hapsolmuştu da evin tüm fertleri bilgisayar başındaydı.sohbet nerelerde kalmıştı?o tatlı sıcak paylaşımların olduğu tek kanallı dönemlere nolmuştu.daha bilgisayar yokken telefon yokken çeşit çeşit kanallar ve beyni sulandıran programlar yokken ne kadar da masumaneydi herşey..

sobanın üstündeki kestaneler kokusunu buram buram yayarken odanın her yerine kışta gelmişti doluşmuştuk bir odayada hep birlikteydik hani.öfleyen genç kızlar delikanlılar evin beyinin izlediği kanal açık ne sıkılırdı gençlik..gençlik ki şimdi her daim başka tatta başka sularda,bedenlerinden ve kalplerinden büyük deryalarda.
ordan burdan ama özünde maziye bir bakıştır bu yazı..bu yazı geçmişten bir fotoğraf karesidir günümüz karikatürüne.

evet iletişimsiz bir toplumuz..evet konuşurken kullandığımız kelime kapasitemiz çok çok gerilerde..evet birbirimizi dinlemeye bile zamanımız yokken anlaşılmayı beklemek ne saçma..tüketim toplumuyuz dedikleride doğru..çatır çatır açılan alışveriş siteleri,gözümüzü boyayan bir yığın moda (!) programı,kadına şiddete hayır diye diye en büyük şiddeti yapan sayısını sayamayacağım kadar çok program,birbirini yerden yere vuran sözüm ona sanatçı tayfası ama ağızlarında örnek insan sloganı,konuları birbirinin aynı olan bir nevi hipnoz mahiyetinde diziler varken her daim ekranda konuşamamız,anlaşamamız,dinlememiz de çok normalleşiyor haliyle.ee doğal olarak tabi bayramlaşmalarımız bile hekese gönderilen aynı mesajdan ibaret.herşey tek düze duygusuz samimiyetsiz iki yüzlü olmaya kodlanmış gibi.

son teknolojik ürünlerle evimizi baştan aşağıya donatırken zaman yine de ne kadar da hırçınca söz dinlemez yaramaz br çocuk gibi akıp geçiyor..hiç bir şeye yetişemiyor yetiştiklerimizde de pek bir şey anlamıyoruz.biz birşeyleri kıvamında yaşamayı bir türlü beceremiyoruz..insanlar teknolojiden faydalanarak yeni yeni şeyler keşfedip hep bir tık ileri giderken biz elimizdekileri bir tıkla abarta abarta anca hayatımızı kaosa çevirecek hamleler yapıyoruz sanırım..

18 Kasım 2011 Cuma

...



Yıkamakla Çıkmayan Tek Pislik Kalplerde Yağ Bağlamış Haset Ve Art Niyettir..

yine aylardan kasım..

kalemim kağıtla buluşmayalı uzun zaman oldu;en azından dizi dizi cümlelerimin peşi sıra gelmediği,burdan oraya köprüler kurmadığım..bolca sayfalarını çevirdiğim kitaplarım,çokça sevdiğim cümleleri karaladığım kağıtlarım oldu ama bu arada..

bundan günler günler önce paylaştığım bir kitap..İskender Pala'nın OD romanı..Yunus Emre'nin romanı "bizim yunus'un" romanı..bir solukta okuduğum bir kitap daha işte size tavsiye edebileceğim..

her kitap birşeyler katar hayatıma..bir kelimesi bile çok şey ifade eder..o yüzden okumakla ilgili sonsuz bir bağ var aramda zaman zamanda burda da dile getirdiğim.ama bazı kitaplar varki onları sonunu merak ede ede bir çırpıda elimden düşürmeden okuduğum ama bittiğinde de niye bitti diye hayıflandığım.işte öyle bir roman OD.

İskender Pala'nın kalemi tartışılmazdır zaten üzerine söz söylenmez.romanlarının üzerine de söz söylenmez çünkü öyle bir duygu geçer ki o sayfalardan bu tarafa,gönülün içine içine işlerki yaşarsınız adeta.

romanı anlatmayacağım sadece okumanızı istiyorum bizim yunusu daha iyi tanıyalım diye..zaten İskender Pala'nın da tek gayesi bu.katıldığı bir programda gözleri dolu dolu "akşam çökünce yunus emre'nin mezarına bir sessizlik çöker.." cümlesiyle romanını anlattığı İskender Pala,düşünün artık naıl bir gönülden çıktıda buluştu sayfalarla.

kitaptan bir bölüm;

"Bana 'Yunus' dedi,parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek,"Burası kalbinin en değerli yeridir.Burada siyah bir nokta vardır.Canın canı,sevenin cananı buradadır.O nokta,yoğun bir damla kandan ibarettir.Adına 'süveyda' yahut 'sevda' derler.Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim.Çünkü sevda,kara talih içinde,o kara kan damlasında büyür.Bütün tecelli denizleri,bütün aşk fırtınaları,işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır.Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa,parçaları bütün vücuda dağılır.Aşk,işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yaptığını bilmez olur."

ve aylardan kasım..gri bir gökyüzü artık şehrimin üzerinde hakim.arada yüzünü gösterip kaçan güneş mutluluk bu olsa gerek..kitaplarım başucumda,kahvem eksiksiz,yapılacak bir sürü iş beni bekleyen ve elimdeki işlerim..zaman hızlıca akıp giderken her gün yeniden merhaba demenin hafifliği,keyfi,huzuru,sınırsız mutluluğu..umarım sizin kasım ayınızda böyledir..

14 Kasım 2011 Pazartesi

anladım..





Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
kendi yolumu çizdiğimde anladım.

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil.
Bildiklerini bana neden anlatmadığını anladım.

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış.
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.

Sevmek ile sevilmenin yolu önce kendini sevmekten geçermiş.
Neden kendine aşık olduğunu anladım.

Acı, doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden.
Neden hiç ağlamadığını anladım.

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş.
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.

Ve sevilenle ağlayamıyor, kaçıyorsan ondan, çaresizliktenmiş.
Senin acın için odamda tek başıma hıçkırıklarla ağladığımda anladım.

Bir insanı herhangi biri kırabilir ama bir tek çok sevdiği acıtabilirmiş.
Çok acıttığında anladım.

Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her bir damla gözyaşını.
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet.
Yüreğini elime koyduğunda anladım.

Tek başına ayakta durabilecek kadar güçlüysen, yanında tutanlar varmış.
Neden hiç yalnız kalmadığını anladım.

Ve Sana ihtiyacım var, gel diyebilmekmiş güçlü olmak.
Sana git dediğimde anladım.

Biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum diyebilmekmiş sevmek.
Git dediklerinde gittiğimde anladım.

Dostun seni bir kez terk edermiş, bin kez değil.
Aslında hep yanımda olduğunu anladım.

Ve bir kez terk etti mi seni, affetmek çok zormuş,
Ben de affedemediğin şeyin ne olduğunu anladım.

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan.
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.

Özür dilemek değil, affet beni diye haykırmak istemekmiş, pişman olmak.
Gerçekten pişman olduğumda anladım.

Affedemem, çok geç demek gururdan başka bir şey değilmiş
hâlâ sevgi varsa içinde eğer.

Tutsak kalbimin kapılarını kırıp, içine baktığımda anladım.
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,

sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış.
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi.
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.

Sevgi emekmiş, emek ise vazgeçmeyecek kadar
ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş.

13 Kasım 2011 Pazar

kimseyi değiştiremezsin hayatta..

Kimseyi değiştiremezsin hayatta. Ve kimse için de değişmemelisin.

Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir. İstemediğin
sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin hayatta. Gün gelir verecek
bir şeyin kalmaz çünkü.



Her şeyi sen istediğin için yapacaksın, başkası
senden istediği için değil. Ve sen, sen olarak kaldığın sürece senin
yanında olanlar da mutlu olacaktır.



Bırak hayatına eşlik etmek
isteyenler gelsin seninle. Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır. Sen yeter ki yanında yer ayırmayı
bil. Ne sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin
için…



Seninle gelmek isteyenleri yanına al. Belki beraber daha çok şey
katabilirsiniz bu hayata. Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın
hayatında, zorlama kendini. Hayat rahat insanlarla güzel. Ve hayat hak
ettiği gibi yaşandığında güzel….

Heinrich Karl Bukowski....

8 Kasım 2011 Salı

*bakı

"Kendi bahçesinde dal olamayan, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.
özdemir asaf

3 Kasım 2011 Perşembe

!!!

hileden,desiseden endişe etme.eğer birileri sana tuzak kuruyor,sana zarar vermek istiyorsa,Allah da onlara tuzak kuruyordur.çukur kazanlar o çukura kendileri düşer.bu sistem karşılıklar esasına göre işler.ne bir katre hayır karşılıksız kalır,ne bir katre şer.O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz.sen sadece buna inan!

vicdan,insana en çok yakışandır..

Hayatın bir yerinde nefesin mi kesildi yoksa yine..takatsiz mi kaldın o adım adım çıktığın merdivenlerin tam da ortasında..yemeden içmeden kesildim dedikleri bu olsa gerek diye binlerce kere içinden geçirirken gözlerin çok mu uzaklarda asılı kaldı..hüzün ki belki de en çok sana yakıştı.

Hüzün ki,

Tatlımsı bir tat bırakırken kalpte çantanızdan çıkaramadığınız bir yol arkadaşı olur.o çok mutlu olduğunuz zamanların peşi sıra gelişen hadiselerin ardından gelirken usul usul..yaşanan yaşandığıyla kalmışken,zamanla kanıksanmışken acılar,geriye geçmişten kalan bir tek hüznü kalır.

İç geçirilenler,ıskalananlar ne kadar artıyorsa gün be gün o kadar da hüzün..hüzüne emanet bedenlerin duyguları birbir tükettiği bu ahir zamanda değer mi değmez mi tartışmaların arasında gerçekleri ne çok geride bırakıp önyargıların ne de çok esiri olunmuş aslında.ki önyargıları besleyen duygu sadece bencilliğidir insanın..ne kadar çok bencillik o kadar çok önyargı..kendi mutsuzluğuyla başkalarının mutluluğu örsenlemeye çalışıldığında çekememezlik,hazmedememek,bencilleştirdi,hırçınlaştırdı insanı.ben mutsuzsam herkes mutsuz olsun istendiğinde aslında başlı başına yalnızlıktı bütün hücrelerde dolaşan ki dışarıdan görünmesin diye ince bir tül yetmedi duyguların üzerini örtmeye..kalın kalın örtüler örterken daha çok belli olur mu diye çiviler çakıldıkça acıtıldı tüm duygular..yetmedi..en beteri başkalarının gönüllerine de çakınca o çivileri de fark edildi yalnızlık..ama adı değişti o anda yalnızlığın;adı kötülük oldu.

Çünkü kolaydır kızmak,sövmek,kavga etmek,yaftalamak..

konuşmaya çalışmak,tanımaya çalışmak,dinlemek ve anlamaya çalışmak ise zahmetli iş.önyargılar düşmanlıktır.ki insanlar kendi menfaatleriyle örtüşmeyen insanlara,söylemlerinde,anlattıklarında,hayat hikayelerinde kendi hayatının izlerini görmediklerine burun kıvırır..oysa ki kendinin bir benzeri kişiye sadece kendini yansıtır,yeni bir söz duymaz!

Farklılıkların ahenkli bir bütünü oluşturup her daim bir adım daha öne taşıdığı da yadsınamazki bu hayatta..tıpkı hücrelerimiz gibi.trilyonlarca farklı hücrenin bir araya gelip yaşamsal belirtinin meydana gelmesi gibi..bir çok notanın bir araya gelip melodileri oluşturması gibi..eğer gidilecek yol aynı yolsa,amaç aynı amaçsa..daha mutlu olmak,her gün yeni bir umutla uyanmak,kavgasız tasasız yarınlar inşa etmekse..birliktelikse amaç..uyumsa,birbirinin acılarından beslenmek,çözüm yolları bulmak ve hoşgörülü bir hayatsa;farklı tınılar,farklı fikirler,farklılıklar zenginliktir..

Ve vicdan..

İnsana en çok yakışandır..

1 Kasım 2011 Salı

oyuncak hikayesi 3




Oyuncak hikayesi 3 ‘ü seyreden ama geç seyreden biri olarak beğenmekle beğenmemek arası gidip gelirken duygularım, sevdiğim ve sevmediklerimi sıraladığımda sevdiklerim ağır bastı..beklentilerim çok yüksekti ve bu muymuş dedim önce.çünkü hızlı bir tempoda bekliyordum olay örgüsünü ama sonra fark ettim izlerken boğazımda düğümlendi bir şeyler.tüylerin ürpermesi durumunu yaşadım kısacası..bu kadar insani duygunun karakterlerin yüzlerine yansıtılması mıydı beni etkileyen yoksa oyuncaklara veda edeli çok olan birinin oyuncaklarını özlemesimiydi bilmiyorum.

niyahetinde sevdim hele ki animasyon sevenler için seyredilmeli diyeceğim bir film serinin devamını bekliyorum..

pixar’ın elinden çıkan nemo,the incredıbles,up,cars animasyonlarının tiryakiliğini de dikkate alırsanız toy story de aynı tatta bir animasyon.beğenmedim deme gibi bir şansı elinizden alıyor pixar.kusur aramaya kendimi ayarlamışken kusur bulmak benim için zorlaşıyor işte o anda ve sonunda duygularımla şekillendirdiğim fikirlerim olumlu cevabı veriyor.

Ama yine de benim favorim bayıldığım hayran kaldığım animasyonum ratatouille..seyretmediyseniz tavsiyesi bol olacak benim açımdan..

Küçük bir tavsiye daha animasyon sevenler için sosyal medyada çoktandır dolanan ve çokta beğendiğim pixar’ın elinden çıkan bir animasyonda “day&night” seyretmiş olma ihtimalinizin yüksek olmasıyla birlikte izlemeyenlere tavsiye ederim.