4 Şubat 2011 Cuma

VİTRİNİN ARKASINDAKİ KADIN

Tarihin o şatafatlı sözcüklerle anlatıldığı çoğu kaynakta erkeklerin başrolde olduğu gerçeği dünden bugüne hafızalarımıza kazınmış bir “gerçeklik” olsa da zaman zaman kadınları da görmüyor değiliz hani.

Ataerkil döneme geçmeden önce anaerkil dönemi de gördü bu dünya coğrafyası ki mitolojide kadın tanrıçaları gördük; Zeyna, İlithya, İra gibi. Çok tanrılı dinlere geçerek ataerkil dönemi de yaşadık ve kadınlar pek sessiz kaldılar o kanlı hesaplaşmaların yaşandığı dönemlerde. En azından tarihi yazanların erkekler olduğunu düşünürsek bundan öteye gidemiyor cümlelerim ne yazık ki..

Kendi tarihimizde Kurtuluş Savaşı’mızda cephelerde kadınların varlığı yadsınamayacak kadar önemliydi; kadınıyla erkeğiyle yazılan bir Türkiye Cumhuriyeti örneği ki bu dönemde Ulu Önder Atamızın iki kadın arasındaki hayatı çok yakın zamanlarda bile kitaplara ve filmlere konu oldu.

Bugün 2011’li yılın bu ilk aylarında günümüz gerçeğinde kadın sosyal hayatta tutunmaya çalışırken hukuk sisteminde varlığını kanıtlamaya çabalarken siyasi propagandalarda kendine öyle bir yer edinmişken meclisimdeki mevcudiyetinde hangi bayan siyasetçiyi hatırlarsınız sorusuna Tansu çillerden başka dillere pelesenk olmuş bir başka kadının adı cevap olarak verilir mi acaba? Ki çokta yakın bir zamanda çocukluğumda DYP’nin kurultayında bir bayanın başkanlığını nasıl da gururla karşılamıştı nice kadın..

Dizilerde iki aşkın arasında sıkışıp kalan kadın, erkeklerin peşinden dolaştığı ve “ vay be kıza bak iki erkeği ne hale soktu.” dedirtirken o diziyi seyreden kadın izleyiciye. Yıllardır devam eden bu kadınların kendi aralarındaki çekişmelere öyle bir dizinin tanıtımı merhaba dedi ki tam anlamıyla yer yerinden oynadı yurdumda. Yurdum insanı daha tanıtımları dönmeye başladığı andan itibaren RTÜK denilen tamda ne işe yaradığını işlevini çözemediğimiz başındakileri tanımadığımız kuruma şikayetlerinde geç kalmadılar. Şikayet sebebi en basit tabiriyle dizi Osmanlı’yı karalıyordu ki insanlar sokağa döküldü, yayını yapan kanalın önünde protestolar gerçekleştirildi ve RTÜK uyarı verdi vermesine de başka işleri mi yok bir dizi için bu kadar olay çıkar ülkemde ki nice ensest ilişkinin yaşandığı diziler reyting rekorları kırarken de dedirtti bendenize. Bu protestoları savunanların açıklaması ise gayet mantıklıydı kendilerine göre ki onlar atalarımıza yapılan bir haksızlık diye yorumluyordu. Osmanlı’yı karalama kampanyasıydı. Kimileri tarihle yüzleşmekten gerçekleri kabullenmekten bahsediyordu kimileri ise batının yazdığı uydurma tarihin bize kabullendirilmeye çalışıldığından bahsediyordu. Sadece bir dizi izleyicisi için alt tarafı diziydi ancak öylede bir gerçek vardı ki eğitimsiz insanım yine kulaktan dolma bilgilerin kölesi olacaktı. Bir başka gerçek ise seyredecek, kapılacak, inanacak, o sahneleri yaşayacak kendi başına gelmiş gibi, dost meclislerinde iki kelimenin dibini kıracak, dedikodularla bulanacak beyni, kadınımın tek eğlencesi olarak akşam saatlerinde ve final bölümünde her şey dizi boyunca duracak dizi bittikten sonra da unutulacaktı.

İyi tarafından bakmak için olan biten her şeye uğraştım ve iyi niyetimin savunucusu oldum. Şöyle ki “Hiç tarihi bilmeyen yurdum kadını bırakın Bihter-Behlül-Adnan aşk üçgeninden sıyrılsın artık; bırakın Ali Rıza Bey’in ailesinin başına gelenlere ağlamasın; daha birçok kendinden bişeyler bulduğu dizilere kafa yormasında bırakın tarih sahnesindeki Kanuni Sultan Süleyman’ı, Hürrem Sultan’ı, Osmanlı’daki Haremi öğrensin. Ancak ülkemde bu kadar saf düşünceler ana sayfada manşet olamayacak kadar çağ dışı kalıyor ki, Osmanlı’yı karaladılar, Hürrem’e ne de çok acı çektirdiler “ Vay kızın başına gelenlere diye hayıflanmaya başladılar. Dileğim belki bu vesileyle tarihi araştırmak isterler, tartışma programlarını izlerlerde birkaç bilgi kırıntısı kalırdı akıllarında. En nihayetinde bu da benim bir düşüm olarak kaldı kalmasına da ben tozlu tarih sayfalarını aralarken Anne Boleyn’in yaşadığı dönemde entrikalara karıştığını kral VIII.Henry’in Boleynle evlenebilmek için ilk karısından boşanması gerektiğini ve bu yüzden boşanmasına izin vermeyen Katolik Kilisesine karşı Kral Anglikan Kilisesini kurduğu böylece Anne Boleynle evlendiğini. Anne Boleyn’in ise kardeşinin hoşlandığı kralı kardeşinin elinden aldığını..Bir başka rivayete göre de abisiyle yaşadığı ensest ilişki sonucu idam edildiğini okudum.

İngiltere’den Osmanlıya geldiğimizde ise Hürrem Sultan haremdeki cariyelerden en hırslı olanıydı. Hürrem eş olarak birinciliğe geçmek “ Haseki Sultan” olmak hem de oğullarından birini tahtta geçirmek için damadı Rüstem Paşa ile sinsice planlar yaptı. Oğlunu tahtta geçirmek için Mustafa’yı Kanuni Sultan Süleyman’a öldürttüğünü okudum.

Nurbanu Sultan’ın ise Hürrem Sultan’ın zekası ve güzelliğiyle dikkatini çektiğini ve oğlu (III.Selim) ile evlenmesini sağladığını. Hürrem’den sonra uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nu kapı arkasından yönettiğini; Safiye Sultan’ın Sultan Murat üzerinde etkili olduğunu kayınvalidesi Nurbanu Valide ve görümcelerini bertaraf ederek Haremi Hümayunun tek hakimi olduğunu; Kösem Sultan’ın oğlu IV.Murat tahtta geçtiğinde on bir yaşındaydı ve Kösem Sultan artık oğlu adına devleti büyük ölçüde yönetmeye başladığını. Kösem Sultan’ın Osmanlı yönetimindeki gücü artarak devam ettiğini; ta ki IV.Mehmet’in annesi Turhan Sultanla Kösem Sultan arasında kıyasıya bir rekabet başlayana kadar. Bu rekabetin üç yıl sürdüğünü ve Kösem Sultan’ın odasında boğulmasıyla son bulduğunu; Turhan Sultan 34 yıl Valide Sultanlık yaparak Osmanlı tarihinin en uzun süreli Valide Sultanı olduğunu. Köprülü ailesinden sadrazamlar iş başına geldiğinde Valide Sultanların devlet siyasetindeki etkilerinin azaldığını okudum.

Osmanlı’dan başka topraklara uzandığımda bir Cleopatra gerçeği vardı ki “ Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibi.”dedirtmiştir kendine. Çok güzel bir kadın olan kraliçenin aslında kendisine ait bir heykeli yok yani güzelliğinin kaydı yok. Ancak henüz yirmi yalındayken elli dört yaşındaki Sezar’ı aşık eden ve krala bir erkek evlat doğuran birisi mutlaka güzel olmalıydı. Sezar’ı sırtından bıçaklayan Marcus Antonius’la ilişki kurmuş bu yolla Roma İmparotiçesi olmayı hedeflemiştir.

Daha nicelerine ulaşabileceğiniz bu bilgilerin çağımızda kolaya kaçılıp hazır tüketime ne kadar da açık insanlar olduğumuz gerçeği bir kez daha kendini gösterirken gerçek olduğunu sandıklarımızın sadece bir safsatadan ibaret olduğunu öğrendiğimiz an neler değişirdi hayatımızda diye sormaya bile gerek yok aslında. Ki gerçek çok açık o anda aklımıza çivi gibi çakılan konulan bulurda unutur gideriz bilgesizliğimizin acizliğini.. Aynı düne kadar yine bir çarşamba akşamı Ali Rıza Bey’in finalde öldüğünde döktüğümüz göz yaşlarını unutup, Hürremle çarşamba akşamlarını şenlendirdiğimiz gibi..

Acı ki geleceğimizi yetiştirecek olan bizlerin aptal kutusuyla nasıl da hipnoz olduğumuz ..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder