11 Eylül 2011 Pazar

eylül



zaman su gibi akıp gidiyor.eylülü yarıladık bile.sonbahar mevsimini hep sevmişimdir.üzerine bir hırka al ve dolaş tüm sokakları..ne sıcaklar bunlatır insanı dolaşırken ne de soğuktan kat kat giyinmenin ağırlığı yorar.hafifsindir..dinginlik mevsimidir sonbahar..

yerleri parlayan,temizlik kokan evin..fırından gelen mis gibi kek kokuları..fesleğenlerin..camın kenarındaki köşene oturup elinde kahven ve bitmesini istemediğin kitabın..sessizlik..

okul alışverişleri;kıyafeti,çantası,kalemi,defteri..pazar günü erkenden yatağa girme işkencesi..tüm tatil keyfinin bitmesi..dışardan gelen okulun zili..her yerde çocuk şakıması..evin önünden geçen bir grup öğrenci..duraklar kalabalık otobüsler kalabalık..eğitimin içinde çokçada tanıdık.."yeni eğitim öğretim yılı hayırlı olsun.." ritüeli benim için her eylül ayı..

televizyonda başlayan yeni diziler,yeni soluklar,yeni programlar,tadı damakta kalan geçen senenin reyting birincisi dizileri..televizyonlar pek bir hareketli pek bir kalabalık..ordu sürüsü gibi başlayıp bir aya kalmadan teker teker yok olacak bir sürü dizi,program..senaryolar bildik tanıdık oyuncular çok tutan meşhur dizilerin çok sevilen oyuncuları..dizilere dağılmış aynı yüzler ve onların reyting savaşları..eylülün bu yarısı takip edilecek dizi taraması yapmayla tüm dizilere bakarak geçen bir zaman kesiti..

yazın bitmesine sitem..sonbaharın gelmesine merhaba..eylül ayı geçiş ayı..

ve

eylül ayı,uzaktaki sevdiklerini daha çok özleyeceğini farkettiğin çünkü yaza daha çok var diye iç geçirdiğin özlem ayı..

***

kitap,okumayı bilene bir tutkudur..

nadir de olsa okuduğum kitaplara değinsemde hazır sözü geçmişken eylül ayının,aklıma ilk gelen lise yıllarında okuduğum Mehmet Rauf'un Eylül romanı oldu.edebiyatımızda ilk psikolojik roman olarak geçer ünü.ruhsal çözümlemelerin gayet yerinde yapıldığı Suat,Süreyya ve Necip'in romanıdır.karıştırdığım notlarımın arasında vaktiyle karaladığım kitapla ilgili bir kaç satır bulunca yeniden okumuş gibi oldum.

meraklısına romandan bir pasaj:

"Eylül!.. Henüz renk ve güzel kokular bitmemiş, fakat baharın bol renkleri, hissedilmez şekilde kaybolmuştu. Bu kayboluşta geri gelmek ister gibi bir eda vardı ama, bu boş, acı, hırçın bir edaydı ve buna karşın baharın rengi soluverdi. Artık uyanmış, doğanın ruhunu görüyordu; yaprakların nasıl sararmış, birçoğunun düşüp çamurlarda çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi, hava ne kadar güzel olsa, ne kadar geçici, bu renk ve güzel kokuların ne kadar vefasız, ne kadar ele avuca sığmaz, eldeyken değeri bilinmemiş, öylece harcanmış bir hazine olduğunu acı acı görüyordu. İşte artık ne bir çiçek kalmıştı, ne de güzel bir koku… Artık dayanma gücü de kalmamıştı, hepsi çürümüştü… Önceleri yağmur yağsa umursamazlardı, yağmurdan sonra yeni bir hayat, yeni bir tazelik gelirdi; şimdiyse… İşte yağmur, işte kış, her şeyi çürütüyordu. Her şeyi…"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder